E-Dergi Oku 
ROKA YALITIM
BOSTİK

Yeşil Binalar ve Yalıtım

Yeşil Binalar ve Yalıtım

12 Şubat 2016 | KONUK YAZAR
143. Sayı (Şubat 2016)

Ayhan Gökbağ, Özlem Yıldız ISIDEM Yalıtım Sanayi ve Ticaret A.Ş. info@isideminsulation.com

İnsanoğlunun en temel ihtiyaçlarından biri olan barınma ihtiyacını karşılamak amacıyla inşa edilen yapılar, dünyamızı önemli ölçüde ve geri dönülemez bir şekilde değiştiriyor. Global iklim değişikliği ve temel doğal kaynakların sürekli bir şekilde azaldığı gerçeği her gün başka bir şekilde karşımıza çıkıyor; yükselen deniz seviyesi, şiddetli hava olaylarının artması, hastalıkların ağırlaşması ve kuraklık, bunlardan yalnızca birkaçı. Daha büyük boyutlu doğal afetler ve altından kalkılamayacak kadar yüklü enerji masrafları da geleceğimizin bir parçası olabilir. Yaşamak için enerji kaynaklarını tüketiyoruz ve bu enerjinin yaklaşık üçte biri yapılarda tüketiliyor [1]. Yapılarda gerçekleşen enerji tüketimini azaltmak için uygulanan başarılı politikalar mevcut olmakla beraber, bunların sadece yerel çözümler getirdiği görülüyordu, ta ki Yeşil Bina hareketine kadar.

YÖNTEMLER
Günümüzün Yeşil Bina hareketi iki sorudan doğmuştur: Yeşil Bina nedir ve bir binanın bu tanıma uymak için gerekli kriterleri sağlayıp sağlamadığına nasıl karar verebiliriz?

İlk sorunun cevabı teoride basit olsa da pratikte daha karmaşıktır. Bizim yeşil ya da sürdürülebilir olarak adlandırdığımız binalar aslında insanların içindeki bulundukları dünyada pozitif bir etki bırakmaları için ya da en azından insanoğlunun doğaya verdiği hasar miktarını biraz olsun azaltmak için kullanabilecekleri bir yoldur. Yani Yeşil Bina kavramı sadece binanın inşaatı aşamasında yapılan değişiklikler ile sınırlı değildir, binanın ve içinde yaşayanların çevreleriyle ilişkileriyle ilgilidir. Bu yolu seçmenin insana geri dönüşü ise daha uzun süre dayanan, ekonomik, daha sağlıklı ve rahat binalarda yaşama imkânıdır. Bu nedenlerle Yeşil Bina kavramı gelip geçici bir akım değil, bina yapımında kökten bir değişim olarak karşımıza çıkıyor. En basit haliyle Yeşil Binalar, üç birbiriyle ilgili hedefle açıklanabilir:

Enerji verimliliği, her Yeşil Bina projesinin temel taşıdır. İyi tasarlanmış ve Yeşil Bina kavramına göre inşa edilmiş her bina mümkün olan en düşük seviyede enerji harcar ve yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmaya özen gösterir. Düşük enerji kullanan binalar inşa etmek sadece bina sahiplerine ekonomik açıdan fayda sağlamakla kalmaz, ayrıca iklim değişikliğini daha az etkileme, daha iyi hava kalitesi ve enerji kaynaklarının daha az kullanımı gibi geniş sosyal faydaları da beraberinde getirir.

Doğal kaynakların korunumu, Yeşil Binaların ikinci hedefidir. Günümüzde inşa edilen yapılar için çok büyük miktarlarda tahta, su, metal ve fosil yakıt kullanılmaktadır. Bu soruna karşı geliştirilen yapı stratejileri arasında atık miktarını azaltmak için daha uzun ömürlü ürünler kullanmak ve geri dönüşüme ağırlık vermek yer almaktadır.

İç mekân hava kalitesinin artırılmasının da binanın yapısıyla doğrudan ilgisi bulunmaktadır. Genellikle borularda akıntı ya da yanlış tasarlanmış ısıtma ve soğutma sistemlerinden kaynaklanan küf, iç mekân hava kalitesini düşürmektedir. Buradaki hava kirliliğinin bir başka sebebi ise yapı malzemeleri arasında yer alan bazı kimyasallardan yayılan gazlardır. Yeşil Bina, alan kullanımı ve planlanmasından materyal seçimine, enerji verimliliğine ve iç mekân hava kalitesine kadar uzanan, tasarım ve inşaatın her aşamasını kapsayan sistematik bir yaklaşımdır [2].

Yeşil Bina hareketine yön veren ikinci soru ise, bir yapının Yeşil Bina tanımına uyup uymayacağının nasıl anlaşılabileceği idi. Bu sorunun cevabı ise, geliştirilmiş yapılar hakkında detaylı kriterlerin belirlendiği ve bu kriterlerin puanlandığı bir yapı sertifikalandırma sistemini uygulamaya koymaktan geçiyordu. Bu makalede, Yeşil Bina kriterlerini anlamak için bu sistemler incelenmiştir.

SONUÇLAR
Sertifikalandırma uygulamalarının ilki, 1989 yılında İngiltere’de lanse edilen BREEAM (Building Research Establishment Environmental Assessment Method) ile gerçekleşmiştir. Bir yapının çevresel performansını ölçmek amacıyla tasarlanmış bu sistem, hem Yeşil Bina kavramına standart bir tanım getirmesi, hem de derecelendirme için gerekli kriterleri ortaya koyması ile çok kısa sürede başarı yakalamıştır. BREEAM, en eski Yeşil Bina değerlendirme sistemi olmasıyla birlikte, aralarında LEED’in de bulunduğu diğer sertifikalandırma sistemleri için bir temel oluşturmuştur.

2015 yılı itibariyle İngiltere’de 250,000’den fazla BREEAM sertifikalı bina bulunmaktadır ve 1 milyon bina da onay için sırada beklemektedir. Bu sayı, LEED sertifikalı binaların 20 katıdır. BREEAM her tip yapının sertifikalandırılmasında kullanılabilir ve belirli yapı tipleri için özel olarak tasarlanmış çeşitli sistemler de bulunmaktadır. BREEAM’ın Hollanda, Norveç, İsveç ve İspanya gibi ülkeler için ülkeye özel formatları da bulunmaktadır [3].

Yapıya özel BREEAM sertifikalandırma sistemlerinden biri olan Yeni Yapılar için BREEAM, 49 bağımsız konunun değerlendirilmesini içerir ve bu konular 9 çevresel kategoriye ek 10. kategori olarak “İnovasyon” kategorisini de kapsar. Her konu yapıyla ilgili çevresel bir etkiye değinir ve belirli sayıda puanı vardır. BREEAM puanları, yapı konu dâhilinde belirlenen en iyi uygulama performansı seviyesine ulaştığında, örneğin, zararlı bir etkinin seviyesi azaltıldığında ya da binada yaşayacakların sağlığı ya da refahı için bir gelişme gösterildiğinde verilir. Yalıtım sektörü için en önemli olan sertifikalandırma sistemi şüphesiz ki yeni yapılara odaklanan sistemdir, çünkü yalıtımı binanın inşaatı tamamlandıktan sonra uygulamak çok daha zahmetli, dolayısıyla da daha masraflıdır. BREAAM kategorilerinin Yeni Yapılar sertifikası için geçerli ağırlık yüzdelerini ve derecelendirilmek için gereken taban puanlarını aşağıdaki tablolarda görebilirsiniz [3].



Sertifikalandırma sistemlerinin ilki olan BREEAM, birçok yeni sistemin oluşumuna da liderlik etmiştir. Bu sistemlerin en önemlilerinden biri de, kısa sürede dünya çapında tanınan Amerika menşeli LEED olmuştur. LEED, USGBC (United States Green Building Council) tarafından ilk defa 1998’de bina değerlendirmelerinde kullanılmıştır. USGBC, bünyesindeki üye kuruluşların bağış, aidat ve sertifikalandırma ücretleri sayesinde LEED için BREEAM’a kıyasla daha aktif bir pazarlama stratejisi benimseyebilmiş, bu avantajla da Amerika menşeli şirketlerin iş yaptığı hemen her ülkede adını duyurmayı başarmıştır. 2008 yılından itibaren ise USGBC sadece pazarlama aşamasında LEED’e destek vermekte, proje kayıt ve değerlendirmeleri ise GBCI (Green Building Certification Institute) tarafından yürütülmeye başlanmıştır. 2015 yılında USGBC’nin açıklamasına göre 150 ülkede 72,500 LEED sertifikalı yapı projesi bulunmaktadır [4].

BREEAM için olduğu gibi LEED sistemi için de yapıya özel sertifikalandırma sistemleri mevcuttur. Puanlandırma sistemlerinin en temeli, sıfırdan yapılan tüm yapıları ve büyük ölçekli onarım projelerini ele alan Yeni Yapı/Büyük Renovasyonlar, yani LEED-NC’dir. Diğer özel sistemler ise Bina Çekirdeği ve Kabuğu, Kurumsal İç Mekanlar, Okullar ve Mevcut Binalar için geliştirilmiştir. Tüm özel sistemler için incelenen kategoriler aynı olup, kategori dâhilindeki puan dağılımları farklılık göstermektedir [4]. 

BREEAM için olduğu gibi LEED sistemi kategorilerini incelerken de yalıtım sektörünü en çok ilgilendiren alan olan yeni yapılara değineceğiz. LEED sertifikalandırma sistemi için bu alanın adı “Yeni inşaat ve büyük çaplı renovasyonlar”dır. LEED yapı derecelendirme sistemi yedi kategori altında puanlandırma içermektedir. Bu kategoriler; Sürdürülebilir Araziler (SS), Su tasarrufu (WE), Enerji ve Atmosfer (EA), Malzeme ve Kaynaklar (MR), İç Mekan Hava Kalitesi (IEQ), Tasarımda İnovasyon (ID) ve Bölgesel Öncelik (RP) olarak ayrılmıştır. Bu kategorilerin puan dağılımları ve LEED-NC sertifikası almak için gerekli puanlar aşağıdaki tablolarda verilmiştir [3].



Günümüzde sürdürülebilir yapı hareketi uluslararası bir boyuta ulaşmıştır. İçinde bulundukları ülkelerde önemli hedefler başarmış 60’tan fazla sayıda yerel Yeşil Bina konseyi ve bunların uygulamaya koyduğu sertifikalandırma sistemleri bulunmaktadır. Ülkemizde de Yeşil Bina hareketi adına adımlar atılmakta ve genellikle BREEAM ve LEED sertifikalandırma sistemlerinden faydalanılmaktadır. 2014 yılında USGBC’nin yaptığı açıklamaya göre 237 LEED sertifikalı yapı ve birçok değerlendirme bekleyen proje ile Türkiye dünya ülkeleri arasında 9. sırada yerini şimdiden almıştır [5].

Yalıtım sektörü için Yeşil Binaların önemine geri dönersek, enerji verimliliği konusunu incelemek gerekir. Bu konuda, Türkiye’de daha yaygın olması sebebiyle LEED kriterlerine odaklanacağız. LEED-NC kategorisinin puan dağılımını veren Tablo 4’te de görülebildiği üzere, en yüksek puana sahip kategori 35 puanla Enerji ve Atmosfer kategorisidir ve toplam puanın %32’sini oluşturmaktadır. Bu kategorinin gerekliliklerini sağlamak ise en temel olarak yalıtımdan geçer. LEED-NC sisteminde Enerji ve Atmosfer (EA) kategorisi başlığı altında 3 önkoşul ve 6 alt kategori bulunmaktadır. Bu önkoşul ve kategorilerin isimleri ile karşılık gelen puanları Tablo 5’te gösterilmektedir [3].

Bu önkoşulların ilki olan bina enerji sistemlerinin temel işletmeye alınmasının amacı, binanın tasarım takımı tarafından istenilen şartlarda işletilmesini sağlamaktır. Bunun gerçekleşebilmesi için tasarım takımı görevini yerine getirirken, yapının plan ve şartnamelerde belirtildiği gibi işletilme imkânına sahip olduğundan emin olmalıdır. İkinci önkoşul olarak yapıda, minimum enerji kullanılarak maksimum verim alma ilkesi benimsenmelidir. Yapı tasarımcıları bu konuda sağduyu göstermeli ve standart Enerji Maliyeti Bütçe Metodu gerekliliklerine uymalıdır. Son önkoşul olan Temel Soğutucu Yönetimi ise Kloroflorokarbonlar ile ilgilidir. Kloroflorokarbonlar (CFCs), bir binanın havalandırma sisteminde uzun süreli kullanımında ozonu bozan yapılardır. Bu önkoşul, Kloroflorokarbonları yapıdan uzaklaştırarak ozon tabakasını koruma amacındadır ve Kloroflorokarbonların yeni HVAC&R sistemlerinde hiç kullanılmamasını gerektirir. Bu önkoşul gereğince tasarımcılar öncelikli olarak bu maddeleri aşamalı olarak kullanımdan kaldırmakla alakalı bir plan sunulmalıdır.
Enerji performansının optimize edilmesi, Enerji ve Atmosfer kategorisi kredilerinin yarısından fazlasına sahip olup, tüm LEED sistemi içerisindeki en yüksek puana sahip kriterdir. Yapının enerji ile ilgili olan kısımları onun dış kabuğu (duvar, çatı, pencere, kapı); havalandırma donanımları; güç dağıtım sistemi; aydınlatma sistemi ve soğutucu araçlardır. Bu kriter ile kredi kazanmanın üç yolu bulunmaktadır. Bu seçeneklerden ilki olan “Tüm Yapının Enerji Simülasyonu”nda, LEED Performans Değerlendirme Modeli’ne göre %12 gelişme kaydeden bir yapı 1 puan kazanır ve her bir %2’lik artışta 1 ekstra puan kazanarak %48’lik bir gelişme için maksimum 19 puan kazanabilir. İkinci seçenek, 1860 m2nin altında alana sahip olan yapılar için geçerlidir. Yapı, İleri Düzey Tasarım Rehberi’nin öngördüğü ölçümlere uygun olursa 1 puan kazanabilir. Üçüncü seçenek olarak ise; toptan satış yeri, laboratuvar veya sağlık hizmetleri projesi klasmanına girmeyen ve 9290 m2den az alana sahip olan bir yapı, Yeni Yapı Enstitüsü tarafından geliştirilen İleri Düzey Yapı Ana Performans Rehberi’ne uygun planlanarak 3 puan kadar kazanabilir.

Enerji ve Atmosfer kategorisi altındaki ikinci önemli kriter, enerji kaynakları ile ilgilidir. LEED, yapılar için yenilenemeyen enerji kaynaklarının kullanılması yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması konusunda cesaretlendirir ve yerinde yenilenebilir enerji sistemlerini sunar. Yenilenebilir enerji kullanılan projelerde bu kriterden puan alabilmek için proje performansı hesaplanmalıdır. Bu performans ise üretilen enerjinin yapının yıllık enerji maliyetinin yüzde kaçı olduğunun hesaplanmasıyla bulunur. Bu kriterden 1 puan almak için harcanan toplam enerjinin %1’i yenilenmelidir; alınabilecek maksimum puan olan 7 ise yenilenen enerji maliyetin %13’ünü karşıladığında verilmektedir.

Üçüncü kriter olan Geliştirilmiş Görevlendirme, ilk önkoşula bazı ekstra gereklilikler ekler. Bu gereklilikler, enerji sistemi tasarımlarının incelenmesini, girişimci sunumlarının incelenmesini, yapı operatörleri için elle kontrol edilebilen sistemler yaratmayı, çalışanların eğitimini doğrulamayı ve performansı doğrulamak için 10 aylık kullanma süresi boyunca yapı operasyonlarını yeniden denetlemeyi kapsamaktadır. Bu kriterden alınabilecek maksimum puan da 2’dir.

Enerji ve Atmosfer kategorisinin dördüncü kriteri, bir yapıda bulunan, ozon tabakasına zarar veren soğutmaların kullanımını azaltan ölçümleri sunar ve iklim değişikliğinin bu maddeler üzerinde ne gibi etkiler doğurabileceğini belirtir. Burada uygulanabilecek iki seçenek; soğutucu kullanmama ya da ozonu bozma potansiyeli olan hayat döngüsündeki ve doğrudan küresel ısınma potansiyeli olan hayat döngüsündeki vergileri en aza indiren soğutucuları seçmektir.

Şimdiye kadar sıralanan enerji tasarrufunu destekleyici kriterlerin yanı sıra 5. kredi alanı olarak, yapılardaki operasyon hakkında geribildirim sağlayan bir sensör sistemi kurulmasına da 3 puan verilmektedir. Son kriter olan 2 puan değerindeki Yeşil Güç ise, yenilenebilir enerji kriterinin devamı olma özelliğini taşır. Eğer yapı içerisinde enerji ve kaynaklar yenilenemiyorsa, dönüştürülebilir kaynaklarla enerji üreten başka bir üreticiden elektrik enerjisi elde edilmesi de bir çözümdür. Bu kriterde puan alabilmek için, yeşil güç üreticisiyle 2 senelik bir sözleşmenin garantilenmesi ve yapıda kullanılacak elektriğin en az %35’inin bu üreticiden alınması gerekmektedir [3].



Enerji ve Atmosfer kategorisinin maddelerinden de görülebileceği gibi, Yeşil Bina derecelendirme sistemlerinde enerji tasarrufunun puanı çok kritiktir. Yeşil çevrenin temel taşı olan yalıtım ise enerji korunumunun anahtarıdır. Enerji üç şekilde, “kondüksiyon”, “konveksiyo” ve “radyasyon” ile ilerler ve enerji hareketi bu üç yolun bir birleşimidir. Yalıtım terimini kondüksiyon ile ısı iletimine karşı R-değeri ile ifade edilen direnç olarak ifade etsek de (R-değeri büyüdükçe, ısı akışına karşı gösterilen direnç artar), konveksiyon ve radyasyon da daha görünmez bir seviyede gerçekleşmektedir.

Yetersiz bir şekilde yalıtılmış evlerde enerji kaybı çoktur ve ısıtma-soğutma işleminde kullanılan yakıtlar uzun süre zarfında dayanıklılığı olmayan fosil yakıtlardır. İyi bir şekilde yalıtılmış evler sadece enerjiden kazanç değil, aynı zamanda işletme maliyetinden de kazanç sağlar ve içerisinde yaşayan insanlara da daha kaliteli bir yaşam fırsatı sunar. Yalıtım tipi ve miktarı ile ilgili dikkat edilmesi gereken en önemli madde ise; yalıtım operasyonundan maksimum verim alabilmek için binanın inşa edilmesi sırasında uygulanması gerektiğidir. Yalıtım, evin ısı kaybı açısından ısıya ilişkin bariyeridir. Kimi zaman yanıltıcı olabilen R değerleri ana faktör olmasına rağmen yalıtımı etkileyen başka faktörler de vardır. Yalıtımın, duvara doğru olan hava akışını ve nemi ne kadar verimli durdurduğu ve tavan boşlukları yalıtımı etkileyen diğer faktörlerdendir. Tüm bunlar dikkate alındığında bazı yalıtım tiplerinin diğerlerinden daha iyi olduğu anlaşılmaktadır.

Çok iyi bir şekilde yalıtılmış, sızdırmaz evler etkili havalandırmaya ihtiyaç duyarlar. Evi konforlu kılan kalın bir yalıtım tabakası aynı zamanda toz, nem ve diğer rahatsız edici şeyleri içeride tutar, özellikle de kış aylarında soğuk havalarda kapatılmış olan evler bundan çok zarar görür. Yalıtımla birlikte gelen enerji verimliliğindeki artış ve hava sızdırmazlığı, tüm apartman sakinlerinin sağlığını korumak için tüm binaya havalandırma uygulanmasını zorunlu hale getirir. Yerel şartlara özgü özel tasarımlar sayesinde evlerin inşası ve kullanımı bütçeye uygun olarak kalacaktır. HVAC tasarımı ev boyunca oluşan enerji birikimini düşürmek için gerçekleşen uzun işlemin son aşamasındadır. Evin yerleşimi, pasif güneş katkısı, dış yalıtımı ve pencereleri, çevreye düşen yükü azaltmak için ulusal enerji kodu standartlarının olabildiğince altına çekilmeli ve son işlem olarak da HVAC sisteminin boyutları belirlenmelidir [2].

TARTIŞMA
BREEAM ve LEED sistemleri temelde aynı hedefe hizmet etse de ayrıldıkları bazı noktalar bulunmaktadır ve bu ayrılıklar sertifikalandırma için başvuracak kişiler tarafından değerlendirilmektedir. İki sistem arasındaki farklar genellikle incelenen kategorilerde değil, inceleme yöntemlerinde görülmektedir. En temel fark, BREEAM’ın LEED’e göre daha uygulama odaklı olmasıdır, LEED ise daha sonuç odaklıdır. BREEAM için bir kategoride puan sağlamanın yolu, belirli uygulamaları başarıyla yapıya entegre etmekten geçerken, LEED için önemli olan hangi uygulamanın kullanıldığı değil, ortaya çıkan sonuçtur. Bu odak farkının getirisi olarak, LEED sertifikasına uygun bir yapı tasarlamak için çalışan tasarımcıların çok daha esnek olabildiğini söyleyebiliriz.

Uygulama aşamasının yanında kategorilerde de tabii ki farklılıklar bulunabiliyor. Burada genel olarak BREEAM kategorilerinin LEED’e göre daha kapsamlı olduğunu görüyoruz. BREEAM kriterlerinin sadece %66’sı LEED kriterleri arasında da yer alırken, bu yüzde LEED kriterleri için %80’dir. Kriterlerin belirlenmesi BREEAM için uzmanların yürüttüğü bilimsel çalışmalar sonucu ortaya çıkıyor, LEED kriterleri ise USGBC üyelerinin ve yapı sektöründen binlerce kişinin oylamasıyla belirleniyor. Kriterlerin seçilmesindeki bu yöntem farkı, LEED’in sektörle arasında daha az bariyer olmasına, bu sebeple de özellikle uluslararası projeler için daha fazla seçilmesine yol açabiliyor. Nitekim BREEAM sertifikalı binlerce bina bulunduğu söylenirken bu binaların aldığı sertifika seviyeleri ile ilgili detaylı bilgi bulunmaması da sektörde bir soru işaretidir [6].

Puanlama yönünden bakıldığında, LEED sistemi için her kriterin bir puanı var ve projenin toplam puanı bu puanların toplanmasıyla belirleniyor. BREEAM sistemi için ise her kriterde eşit puan alınabilirken, bu kriterlerin yüzdeleri farklıdır. Bu durumda toplam puan her kriterden alınan puanın kriterin ağırlık yüzdesi ile çarpılması ile hesaplanıyor, sonra da her kriterin yüzdesi toplanıyor.

Projelerin denetlemesini yapan kuruluşlar ise, iki sertifikalandırma sistemi arasındaki en temel farklardan biri. LEED’de denetlemeler GBCI (Green Business Certification Inc.) tarafından yapılırken, BREEAM denetçileri gereken eğitimi ve yetkiyi almış bağımsız kişilerden oluşuyor. Bu durumda LEED için ödediğiniz ücret denetleme ücretini de kapsarken, BREEAM’da sertifika ücreti ve denetleme ücreti ayrı bütçe kalemlerini oluşturuyor. Bu nedenle bazı projelerde BREEAM sertifikası almak, LEED sisteminden daha maliyetli olabiliyor.

İki sertifikalandırma sisteminde de inovasyon kategorisi için ayrılmış bir puan aralığı bulunuyor ve inovasyon puanları, diğer kategorilerdeki kriter limitlerinin de üzerinde başarı gösterildiğinde veriliyor. LEED’i BREEAM’dan ayıran nokta, bu kategoriye ek olarak bir de yerel önem sırasının bulunuyor olması. Bu sayede projenin bulunduğu alana göre bazı kriterlerden daha fazla puan alınması sağlanabiliyor. Ancak bu sistem henüz sadece Amerika içerisindeki projeler için geçerli, çünkü Amerika dışındaki yerel önem konuları henüz USGBC’nin çalışma alanına girmiyor. Bu durum uluslararası projeler açısından LEED için bir dezavantaj.

Yalıtım sektörünü en çok ilgilendiren alan ise şüphesiz ki enerji verimliliği kredisi ve bu noktada BREEAM sistemi LEED’e göre daha fazla kritere sahip. LEED için belirli standartlara göre yüzde 50 daha verimli bir bina yapmak tam puan için yeterliyken, BREEAM’da tam puanı almak için net-sıfır enerji bina yapılması gerekiyor. LEED için gerekli olan %50 dahi oldukça büyük verim sağlarken, BREEAM’ın bu kriteri biraz zorlayıcı. İki sistem için ortak olan bir özellik ise ikisinin de enerji modellemesine önem vermesi. LEED’de büyük binalar için enerji modellemesi yapmak bir zorunluluk, BREEAM’da ise enerji verimliliği puanlarını alternatif uygulamalarla almak mümkün olsa da modelleme yapılması daha yüksek bir puan getiriyor.

BREEAM’ın LEED’e karşı en avantajlı uygulamasının ise Avrupa standartlarını baz alması olduğu söylenebilir. Amerikan standartları üzerinden kriterlerin belirlendiği LEED için ise, eğer ulusal standartlarınız Amerikan standartlarından daha sıkı kriterlere sahip ise, ulusal standartları temel alarak tasarım yapmanıza izin veriliyor.
Benzerlikleri inceleyecek olursak, her iki sertifika için de zaman aşımı söz konusu değil. BREEAM sertifikası için sadece “Üstün Başarı” seviyesinde sertifikalandırılmış yapılar için, üç senede bir binanın “BREEAM In-use” sertifikası alması gerekiyor. USGBC ise sertifikalı yapılardan bilgi amaçlı 5 senelik enerji ve su harcamalarını isteyeceğini açıklamıştı. Diğer bir benzerlik ise iki sertifika sistemi için de başvuru sürecindeki belgelendirmeye çok önem verilmesi. Belgelendirme kurallarına birebir uyum göstermeyen projeler değerlendirmeye alınmıyor [3].

Karşılaştırılan tüm maddelere bakıldığında, “bir sistem diğerinden daha iyidir” şeklinde bir sonuca varmak imkânsız. Yapı türüne, projenin hangi aşamasında başvuruya karar verildiğine, hangi sertifika seviyesinin hedeflendiğine ve bütçeye göre iki sistemin de avantaj ve dezavantajları bulunuyor. Bu iki sistemin yerine tercih edilebilecek alternatifler de tabii ki mevcut; ancak uluslararası arenada LEED ve BREEAM çekişmesi, iki sistemin de gün geçtikçe gelişmesini sağlayarak onları diğer ülke sertifikalarına göre daha avantajlı bir konuma getiriyor.

REFERANSLAR
1.    United Nations Environment Programme - Sustainable Buildings and Climate Initiative. 2009.  Buildings and Climate Change. Summary for Decision Makers. Web.
2.    Johnston, David, and Scott Gibson. 2008. Green from the Ground Up: The Guide to Healthy, Sustainable, and Energy-efficient Construction. Newtown, CT: Taunton.
3.     Kibert, Charles J. 2008. Sustainable Construction: Green Building Design and Delivery. Hoboken, NJ: John Wiley & Sons.
4.     US Green Building Council. 2015. Green Building Facts.
5.     Star Gazetesi. 2014. Türkiye Çevreci Binalarda İlk 10’da.
6.     Inbuilt. 2010. BREEAM versus LEED.

 

R E K L A M

İlginizi çekebilir...

Global Bitümlü Membran Pazarı Büyümesini Sürdürüyor

Chemical Research'te yayınlanan araştırmaya göre bitümlü membran pazarının 2029 yılında 3 milyar dolara yaklaşması bekleniyor....
22 Ağustos 2024

Su Yalıtımı, Depreme Karşı En Basit, En Ekonomik, En Temel Güvencedir

Güvenli yapılar oluşturmada ve depreme karşı korunmada su yalıtımı-deprem ilişkisi önemlidir. Su yalıtımı her şeyden önce yapısal bütünlüğü sağlamada ...
20 Mayıs 2024

Ülkemizde Deprem Gerçeği ve Güvenli Yapılar

Binalar tasarım aşamasından itibaren, kullanım amacına uygun, can ve mal güvenliğini koruyacak şekilde, bulunduğu iklim ve doğa şartlarında güvenli ve...
11 Mart 2024

 
Anladım
Web sitemizde kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerez (cookie) kullanılır. Daha fazla bilgi için lütfen tıklayınız...

  • Boat Builder Türkiye
  • Çatı ve Cephe Sistemleri Dergisi
  • Doğalgaz Dergisi
  • Enerji ve Çevre Dünyası
  • Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi
  • Tersane Dergisi
  • Tesisat Dergisi
  • Yangın ve Güvenlik
  • YeşilBina Dergisi
  • İklimlendirme Sektörü Kataloğu
  • Yangın ve Güvenlik Sektörü Kataloğu
  • Yalıtım Sektörü Kataloğu
  • Su ve Çevre Sektörü Kataloğu

©2024 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Ş. | Sektörel Yayıncılar Derneği üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.