
|
FİXA Yapı Kimyasalları Genel Müdürü: Ali Murat Ekin![]()
“Nişantaşı’nda, 6 Mayıs 1970’te doğmuşum... Annem ev hanımı, müteahhitlik yapan babam ise Galatasaray Lisesi ve İTÜ mezunu bir inşaat yüksek mühendisiydi. Çocukluk ve gençlik yıllarımın, Türkiye şartlarına göre nispeten rahat geçtiğini söyleyebilirim. Fazla sosyal bir çocuk değildim. Hala da öyleyimdir; sınırlı sayıda dostum vardır, fakat onların dostluğu benim için çok önemlidir...” “Yaramaz bir çocuk değildim. Okullarımı hep iyi bir dereceyle bitirdim. Liseden teşekkür ve takdirlerle mezun oldum. Sekiz yıllık Galatasaray Lisesi öğrenimimin iki yılını da yatılı okudum. Matematik, Fizik, Kimya ve Türkçe derslerim hep iyiydi. Galatasaray Lisesi’nde Hababam Sınıfı’ndaki haylazlıklara benzer her türlü olayı, hatta daha fazlasını yaşadım. Hele yatılı olmak çok enteresandı. Babam, kendi de Galatasaraylı olduğu için yatılı okumanın bir gelenek olduğunu biliyordu ve kişisel gelişimimde katkısı olacağı düşüncesiyle yatılı okumamı istemişti. Fakat 80’li yılların başında devlet, okula ödenek vermediği için yatılılık şartları gerçekten çok kötüydü. Bu nedenle 7’inci sınıftan sonra tekrar gündüzlüye çıktım...” “Küçüklüğümden beri hep ekonomiyle ilgili bir şey yapmak istiyordum. Dolayısıyla fizik, kimya ve matematik derslerim iyi olmasına rağmen hiçbir zaman mühendislik ya da tıp gibi dallar düşünmemiştim. Okulun Türkçe-Matematik bölümündeydim. 1989’da, ilk tercihim olan Boğaziçi İşletme’yi kazandım. Bir an önce de iş hayatına girmek istediğimden, kredilerimi erken tamamlayarak 1993’te üniversiteden bir yıl erken mezun oldum. Boğaziçi’nden mezun olduktan sonra finans sektöründe çalışmak istiyordum. Bu sebeple de okulun yaz tatillerinde kimi zaman aile işimizde, kimi zaman da uluslararası bankaların genel müdürlüğünde çalıştım. Üniversiteden mezun olduğumda ya yurtdışında ya Türkiye’de bankacılık üzerine bir iş yapmayı planlıyordum. Fakat son sınıfa girdiğimde fikirlerim değişmeye başladı. Önce emtia piyasalarıyla ilgili bir iş yapmak istedim. Tam istediğim gibi bir karar verememişken biraz da hocalarımın yönlendirmesi ile üniversiteden mezun olduktan sonra bir finans kuruluşunda işe başladım. Orada yaklaşık 20 gün çalıştım. 20 günün sonunda gördüm ki benim istediğim şey yalnızca para pazarlayan finans kurumlarının bir unsuru olmak değil, üretim ve sanayiyle ilgili bir şeyler yapabilmek...” En iyi kararlarımdan birisi: Arthur Andersen “Üniversitedeyken son yılımızda büyük şirketler gelip masa kuruyor ve eleman arıyorlardı. Boğaziçili olarak iş arama gibi bir derdimiz yoktu. Arthur Andersen şirketi de masa kuran firmalardan birisiydi. Çok kısa süren finans tecrübemden sonra daha farklı bir kariyere başlayabilmek için Arthur Andersen’a geçtim. 1993-97 arasında mali işler, denetim ve mali danışmanlık üzerine dört sene çalıştım. Bu şirkette çalışmak, hayatımda verdiğim en iyi kararlardan birisiydi. Çünkü üniversitede anlatılanların çok ötesinde hem uygulamalı hem teorik olarak kendimi geliştirme imkânı bulmuştum. Müşterimiz olan şirketlere denetim, sonrasında da isteyen şirketlere danışmanlık yapıyorduk. O dönemde farklı sektörlerde çok fazla şirkete hizmet vermek en büyük şansım oldu. İdeal şirketlerle karşılaştığım gibi hatalı uygulamaları da gördüm. Dolayısıyla şirket nasıl yönetilmeli, yurtdışında bu işi yapan şirketler nasıl yönetiliyor, bunları inceleme imkânım oldu. Arthur Andersen yaklaşık 170 bin çalışanı olan bir şirketti. Elinde büyük bir veri bankası vardı. Biz de yurtdışında yapılan bütün projeleri inceleyip buradaki müşterilerimize tavsiyelerde bulunabiliyorduk...” Galatasaray’a bir proje “O dönem, enteresan projelerimden birisi Galatasaray Spor Kulübü’yle ilgiliydi. Galatasaraylı da olduğum için işi özellikle bana vermişlerdi. Amacımız, Manchester United veya Real Madrid kulüpleri gibi sürekli gelire sahip bir yapı organize etmekti. Barcelona’nın forma satışını ve Manchester United’ın loca satışını incelemiştik. Bir proje yaptık fakat çok fazla uygulama şansı bulamadı. Zaten uygulansaydı herhalde Galatasaray bugünlerde parasal açıdan çok daha iyi yerlerde olurdu. Futbolda bütün gelirlerin futbola endekslenmesi çok yanlış. Bir anda Şampiyonlar Ligi’ne kalıyorsunuz, belli bir oranda milyon euro alacağınızı tahmin ediyorsunuz, fakat elendiğinizde hiçbir şey alamıyorsunuz. Bu bir puanla bile değişebiliyor. Dolayısıyla giderlerinizin sabit ama gelirlerinizin bu kadar belirsiz olduğu bir sektörde en önemli şey, spor dışı faaliyetlerden gelir elde edebilmek...” Türkiye’nin en derin mağarasında... “Hayatımın hemen hemen her döneminde sporla ilgilendim. Uzun zaman tenis oynadım. Lisanslı bir tenisçiydim. Yeşilyurt Spor Kulübü’nün tenis takımının üyesiydim. 18 yaşına geldiğimde, yani yetişkinlere geçişim başladığı zaman lisanslı olarak oynamayı bıraktım. Üniversiteye girdiğim zaman da doğa sporlarıyla tanıştım. Üniversitede Mağara Araştırma Kulübü’ne girdim. Hala bu uğraşı devam ettiriyorum. Doğa sporları ile hem üniversite sürecinde hem de üniversiteden sonra uzun zaman uğraştım. 1992 yılında ekip olarak 1190 metre derinliğindeki Türkiye’nin en derin mağarasına girerek Türkiye rekoru kırmıştık. Dünyanın en derin 7. mağarasına inen ekip olmuştuk. Üniversitenin son senesinde erken mezun olabilmek için çok yoğun çalışmam gerekiyordu. Bu arada da bir kış tırmanışı sırasında ciğerlerimi üşütmüştüm. Önce zatürre, sonra verem geçirdiğim için 1993’te iki-üç ay okula gidemedim. Okula çok az devam edebilmeme rağmen evde imkân buldukça çalışıyordum. O yıl iyi bir not ortalamasıyla mezun oldum. Hatta hesabımı yanlış yaptığımdan dört kredi de fazlam vardır. Mezun olacağıma hocalar da inanmadıkları için diploma töreninde diplomam hazırlanmamıştı. Diplomamı o gün hazırlattırıp alabilmiştim...” “1993’te mezun olduktan sonra doğa sporları faaliyetlerimi amatör olarak devam ettirdim. İzmit depreminden sonra İstanbul’daki arkadaşlarımla depremzedelere nasıl yardım ederiz konusunda düşünürken, AKUT üyesi olan yakın arkadaşım rahmetli İskender Iğdır, bize Gölcük’te olduğunu ve oraya gelebileceğimiz bilgisini vermişti. Otuza yakın arkadaşımla, mağaracılık tecrübelerimiz dolayısıyla Gölcük’teki arama kurtarma faaliyetlerine katıldık. Sonrasında da AKUT’a üye oldum ve 2001-2004 arasında yönetim kurulunda çalıştım. Önce mali işler bölüm başkanı sonra yönetim kurulunda sayman oldum. Fakat bugünlerde, işlerimin yoğunluğundan aktif olarak çalışamıyorum...” Atlas Yapı Malzemeleri “Sektöre girmem ise tamamen bir şans... Arthur Andersen’da çalışırken bir yandan da kendi işimi yapmak istiyordum. Ailem o dönem tekstil ihracatı ve madencilik işiyle uğraşıyordu. Fakat bu işleri yapmak, daha doğrusu aile şirketinde çalışmak istemiyordum. Arthur Andersen’da motivasyonumu kaybettiğimi düşünmeye başlayınca, 1997 yılında dürüstçe istifa ettim ve sakin sakin ne yapabileceğimi düşündüm. Bu arada kısa dönem askerlik görevimi de tamamladım. Kısıtlı bir sermayem vardı. Önce bir arkadaşımla ortak matbaa işine girmeye niyetlendik ama o iş başlamadan bitti. Sonra, yapı malzemeleri üzerine iş yapan bir üniversite arkadaşımın, ‘Rusya’da bir iş yapmak istiyoruz. Rusya’daki organizasyonumuzun başına geç ve ortak olalım’ teklifini kabul ettim. Piyasayı araştırdım. Süreç bizi öyle bir noktaya getirdi ki, Rusya yerine Türkiye’de gücümüzü birleştirip Rusya’ya ihracat yapmamızın daha iyi olacağına kanaat getirdik. Böylece o zamanki şirketimiz Atlas Yapı Malzemeleri’ni 1997 senesinde kurduk. Yaklaşık bir yıl ortaklığımız devam etti. Bazı sebeplerden anlaşamadık ve onun hisselerini de ben satın aldım. Sonra Atlas Yapı Malzemeleri olarak Zeytinburnu’nda iki şube daha açtık. Dördüncü olarak da toptan satışımızı daha iyi yapabilmek için bir depo tuttuk. İşler 1999’a kadar iyi gitti ama 99 depreminden sonra, en çok satış yaptığımız yerler Avcılar, Zeytinburnu ve Küçükçekmece civarı olduğu için o bölgedeki satışlarımız azaldı. Ben de yapı malzemesi satış işini çok büyütmek istemiyordum. Katma değeri daha yüksek, üretimle ilgili bir işe girmeyi arzu ediyordum. Yapı kimyasalları üretimi yapmaya o yıllarda karar verdim...” FİXA kuruluyor “O dönemler yapı kimyasalları bu kadar geniş bir yelpazeye sahip değildi. Elimizdeki ürünler de çok satılıyordu. Çalıştığımız birkaç şirketin en çok malını satan bayileri arasındaydık. Fakat şöyle bir ikilemde kaldım; İyi şirketler vardı, ürünleri son derece kaliteli ama pahalıydı. Birçok insanın alım gücünün üzerinde ürünleri olan şirketlerdi. Bazı şirketlerinse fiyatları çok ucuzdu ama onlar da kalite istikrarını sürdüremiyorlardı. Satıcı olarak biz de arada kalıyorduk. Her iki gruptan da performans alamadık. Dolayısıyla benim kafamda hep iyi kalitede ürün yapan ama bunu makul fiyatlara satan bir iş kurmak vardı. 1999’un sonuna doğru bu işleri planlamaya başladım. 2001’in Nisan ayında İkitelli’de küçük bir imalathane olarak FİXA Yapı Kimyasalları’nı kurdum. Şirketin ticari faaliyetlerini ben yönlendirsem de, teknik gelişiminde Hilal Somalı’nın büyük faydaları oldu. O yıldan itibaren de hızlı bir şekilde büyümeye başladık. FİXA ismini de Fransızca bağlayıcı anlamına gelen Fixatif kelimesinden türettim...” On yılda 250 kat büyüdük “Açıkçası ben Hilal Hanım’la hiç tanışmasaydım belki vizyonum daha kısıtlı kalabilirdi. Çünkü benim sattığım ürünler fayans yapıştırıcılar ve dolgulardan ibaretti. Bunları satsam yeter diyordum. Ancak zamanla vizyonumuzu genişletip çok daha fazla teknik ürünü portföyümüze kattık. 2001’de bu işe ilk girdiğimde ülkede ekonomik kriz oldu. Yabancı paranın değerinin yükseldiği dönemde, mali kökenli bir insan olarak büyük bir hata yaptım. Zorlukla biriktirdiğim bir sermaye dolar olarak hesabımda duruyordu. Makinelerimi de dolarla almıştım. Kaparosunu Türk lirasıyla ödeyebileceğimi söylediler. Parayı Türk lirasına çevirdim ama o gün havale edemedim, ertesi güne kaldı.Ertesi gün devalüasyon oldu ve paramın değeri yarıya indi. Kaporayı iptal edip, işe girmemeyi dahi düşündüm. Ama daha sonra bu ümitsiz havadan kurtularak başladığım bir işe devam etme kararı aldım. Dolayısıyla çok zor bir dönemde yatırım yaptığım malum. Firmanın büyüyebilmesi için yurtdışındaki firmaların teknik değerlerini baz alarak kaliteli üretim yapmayı ama bunu daha ucuza satmayı hedefliyorduk. Kar marjımızı da yüksek tutmuyorduk. Tabii ilk yıllarda bu düşük fiyatlarımız müşterileri şaşırttı, hatta bazılarında güvensizlik bile uyandırdı. Bundan dolayı bizimle çalışmayan insanlar oldu ama zamanla, ürünü kullandıkça insanlar ürünlerimizde sorun olmadığını gördüler. Biz zaten emin olmadığımız hiçbir ürünü piyasaya sunmadık. Uzun zaman deney ve testlerini yaptık. Kurulduğumuz yıldan bu yana, ciro anlamında bakarsak, firmamız 250 kat büyüdü. On seneyi geride bıraktık. Şirket ilk kurulduğunda dört, beş çalışanımız vardı. Dolayısıyla o dönemde şirket içinde kamyon hariç tüm makineleri kullanmışımdır...” Avcılara taşınmasaydık, bu kadar büyüyemeyebilirdik “2001-2004 yılları arasında hep zarar ettik. Açıkçası çok yakın dostlarım ve akrabalarım dahil, etrafımda çok fazla insan bu işin olacağına inanmıyordu. Ama ben kendi hesaplarıma göre kısa bir süre içinde başa baş bir noktaya geleceğimize inanıyordum. İkitelli’de üretim yaptığımız tesis kiralıktı. O yıl tesisin sahibi acil paraya ihtiyacı olunca, bulunduğumuz binayı satma kararı aldı. Bize de üç, dört ay içinde o binayı tahliye etmemizi söyledi. Biz de acilen Avcılar’daki şimdiki merkez yerimize taşındık. Bu bizim için bir kırılma noktası sayılabilir. Diğer tesiste kalsaydık işimizi bu kadar büyütmemiz mümkün olmazdı. Orada depolama ve üretim kapasitemiz kısıtlıydı. Makinelerimiz çok daha basitti. Buraya ilk taşındığımızda, dışarısı bostanlıktı, karpuz yetiştiriyorlardı. Zamanla burası da bize yetmemeye başladı. Biraz ileride kapalı bir yer daha aldık ve oraya sıvı grubumuzun üretimini ve deposunu taşıdık. 2004 bizim için iyi bir seneydi. Şirketimiz ilk kez 2004’te kar etti. 2005 sonuna doğru Rusya’da bir fuara katıldık ve ardından Rusya’da bir şirket kurmaya karar verdim. Apar topar şirketi kurmaya başladık ama tam anlamıyla faaliyete geçmesi yedi, sekiz ay aldı. 2006 ortalarında Rostov kentinde kendi ürünlerimizin pazarlama ve dağıtımını yapan bir şirket kurduk. Ofis gibi değil, tamamen Rus kanunlarına göre kurulmuş bir limited şirketti. Bir dönem oradan malzemelerinizin dağıtımını yaptık. Rusya’nın Türkiye’yle ilişkisi, kanunları katı olduğu için ticaret zordu. O şirketi ticaret boyutundan çıkarıp üretim boyutuna geçirmekte tereddüt ettim. O esnada, birikmiş sermayemiz de vardı. Adana’daki satışlarımızın iyi gittiğini ve orada çok ciddi bir üreticinin olmadığını tespit ettik. Adana’da şu anki fabrikamızın bulunduğu arsayı 2007 sonuna doğru aldık, 2009’da inşaatı bitirdik...” Adana ve Ankara tesisleri “Adana tesisimiz çok isabetli bir karardı. Bizim için bir kırılma noktasıdır. Bu arada Rusya’da iş yaparak, uzaktan bir iş yapmanın nasıl olduğunu öğrendim. Adana’da ise ülke içinde ama uzak mesafeden iş yapmanın nasıl bir şey olduğunu gördüm. Çünkü muhasebenizi de ona göre tutuyorsunuz. Bilgi işlem altyapımızın yenilenmesi gerekti ve bu zor sürecin üstesinden geldik. Adana fabrikamızın açılış dönemi en mutlu, huzurlu dönemlerimden birisiydi. Bu fabrikanın yatırımı da 2009 dünya krizine denk gelmişti. O sene Adana’da açılan tek üretim tesisiydik. Sektörde yatırım yapan firmaların çoğu yatırımlarını erteliyordu. Ben erteleme taraftarı değildim. Büyük bir yorgunluk döneminin ardından fabrikayı açmak bana büyük bir mutluluk vermişti. Tesis şu anda ortalama günlük 200 ton civarında satış yapan bir fabrika ve geçen sene üretiminde hiç hata çıkmadı. Türkiye’de kısa süre içinde beş tesise çıkma hedefimiz vardı. Adana’yı kurduktan sonra diğer tesisi nerede kurabileceğimize baktık. Şubat 2010’da Ankara yakınlarında Temelli’de Başkent Organize Sanayi Bölgesi’nde arsamızı aldık. Mayıs’ta inşaatın izinlerini almaya başladık. Altı, yedi ayda hemen hemen inşaatın sonuna geldik. Ankara fabrikası, Adana’dakinden daha büyük ve teknolojik olarak çok daha ileri bir tesis olarak Haziran sonunda faaliyetine başlayacak...” İGLOO “Ankara fabrikasından da sonra bizim için iki tane bölge kalıyor: Biri Karadeniz, diğeri Ege. Çünkü Adana’daki tesisimiz Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya, oradan Irak, İran, Suriye ve Kıbrıs’a da hitap ediyor. İç Anadolu tesisimiz Ankara, Eskişehir, Konya, Kayseri ve oradan Orta ile Batı Karadeniz’e hitap edecek. Bizim şimdi hem Ege’ye hem Antalya bölgesine hitap edecek, yukarıdan da Karadeniz ve Doğu Anadolu’nun kuzeyine hitap edecek iki tesise daha ihtiyacımız var. O zaman Türkiye için tesis sayımızı tamamlamış olacağız. Bu arada yapı kimyasallarının haricinde bir iş koluna daha girdik. FİXA olarak sattığımız ürünlerin içerisinde ısı yalıtım payı gittikçe artıyordu. Isı yalıtım malzemeleri, ciromuzun yüzde 50’sini oluşturmaya başlamıştı. Bu pazarın Enerji Kimlik Belgesi uygulamasıyla daha da büyüyeceğini hesaplayarak EPS üretimi yapan bir tesis kurmak istedik. Bunu FİXA adı altında yapmak istemediğimiz için IGLOO markasıyla ayrı bir şirket ve Beylikdüzü’nde bir üretim tesisi kurduk. Tesis yaklaşık 4500 metrekare alan içerisinde ve günde 1400 metreküp EPS üretim kapasitesine sahip...” IGLOO ile bir boşluğu doldurma amacındayız “IGLOO’yu kurarken, ‘herkes EPS üretiyor, biz de üretelim’ mantığıyla yola çıkmadık. Sloganımız “Doğru, dürüst yalıtım” oldu. Türkiye’deki EPS malzemelerin büyük bir kısmı dansite ve kalınlık olarak arzu edilen seviyelerde değil. Beyan edilen değerler de pek tutturulamıyor. Biz bu konuda farklılık yaratmayı amaçlıyoruz. Biraz daha seçici ve kalite arayan bir markete hitap etmek istiyoruz. Bugün piyasada bayilerde satılan ve 16 dansite iddiasındaki ürünlerin çok büyük kısmı 13-14 dansite arası geliyor. Dört santimetre kalınlık denilen ürünler de 3.5-3,7 santimetre arasında değişiyor. Biz öyle bir grubu hedeflemiyoruz. Yakın bir gelecekte belki fiyatlarımız da biraz yüksek kalabilir. Ama kendimize göre bir müşteri grubumuz var ve onların güvenebilecekleri bir firma arayışı içindeler. Piyasadaki bu boşluğu doldurmak amacındayız...” Her yıl işlerimin bir kısmını devrediyorum “Şirketin ilk kurulduğu yıllar oldukça zor geçti. Çok cüzi bir sermayeyle iş yapıyordum. Sektör de bu kadar büyük değildi. Karşımda çok büyük rakip şirketler vardı. Fabrikada işçi olarak bile çalışıyordum. Hem fiziksel hem kafaca çok yorucu bir dönemdi. Hatta bir gün işyerine ziyarete gelen babam beni tanıyamamıştı. Ama o çalışmalar bana tabii ki bana çok şey de kazandırdı. Bugün bir işçi başına ne kadar üretim yapılması gerektiğini en azından doğru algılayacak tecrübedeyim. FİXA’yı kurarken kısıtlı bir kadro ile başladığımdan birçok konu benim üzerime kaldı. Ancak zamanla kaliteli personel sayımız artmaya başladı ve bugün yaklaşık 120 kişiye ulaştık. Bununla birlikte her yıl üzerimdeki işlerin belirli bir kısmını devrediyorum. Biraz detaycı olduğumdan bir işi devrederken, aynı hassasiyetle yapılacaksa o işi devredebiliyorum. Değilse, yapabilecekleri kadarını devrediyorum. Müşteri ilişkileri ya da üretim gibi konulara neredeyse hiç girmem. Ana departmanlardan her yıl bir ya da ikisini devretmeye çalışıyorum. Ama istediğiniz özelliklere sahip profesyonel insanları bulmanın da kolay olmadığını belirtmek isterim...” Hatasız üretim “Bence şirket olarak en büyük artımız, sıfıra yakın hatalı üretim yapmamız. Geçen sene 90 bin ton civarı üretim yaptık. Bu miktar üzerinde yaptığımız hata sadece bir adet ürün ve sadece 20 kilogram. Bu büyük bir başarı. Geçen sene 57 müşteri şikayeti aldık. Hepsine tek tek gittik, yakından ilgilendik. Yüzde 80’inde uygulama hatası, yüzde 20’sinde de fiziksel şartlarda malzemelerin zarar görmesi gibi hatalar bulduk. Biz üretim kalitemize duyduğumuz güvenden dolayı bütün ürünlerimizi sigortaladık. Bir başka deyişle, ürünlerimizin kullanıldığı uygulamalar, üründen kaynaklanan bir hataya karşı sigortalanmıştır. Ancak bugüne kadar açılmış bir tek sigorta hasar dosyamız yok. Bu da, müşterilerimizin firmamıza karşı duyduğu güveni arttırıyor...” Yalıtım sektörü çok daha fazla büyüyecek “Bugün yapı kimyasalları ve yalıtım sektörünün büyüme hızı, inşaat sektörünün büyüme hızından daha yüksek. Ancak sektör kendi içinde bazı alt gruplara ayrılıyor. Bazı segmentlerin büyüme ivmesi artabilir, bazılarında ise yerinde kalabilir. Su yalıtımı, ısı yalıtımı, hazır sıvalar, epoksi ve poliüretanlar gibi konularda halen daha çok büyük bir boşluk var. Ama mesela seramik yapıştırıcıları segmenti aynı büyüme hızını yakalayamayabilir. Türkiye’de binaların hala yüzde 90’ından fazlası yalıtımsız. Yalıtımlı olanların da standartlarının çok yüksek olmadığı kanısındayım. Dolayısıyla yalıtım sektörü ve buna bağlı olarak yapı kimyasalları sektörü, önümüzdeki yıllarda inşaat sektörünün çok üzerinde büyüyecek...” Örgütlenme yararlı olur “Biz her türlü sosyal ortama katılmak isteriz. Yapı kimyasalları sektöründe bir örgütlenmede, en azından üreticiler birbirleriyle tanışır, iletişim kurabilirler. Bu kadar inşaat yapılmasına rağmen maalesef yapı malzemecileri hak ettikleri payları alamıyorlar. Seramik, tesisat gibi diğer yapı malzemecilerin en azından dernekleri var, organize olabiliyorlar. Ama yapı kimyasalı sektöründe bunu biraz zor görüyorum. Çünkü bizim sektörde, büyük firmaların yanı sıra çok sayıda küçük, yerel firma da var. Hepsini biraraya getirmek biraz zor. Fakat yine de bir örgütlenme sektöre yararlı olur...” Know-how gerektiren işlere yoğunlaşacağız “Önümüzdeki dönemlerde yine kendi sektörümüzde kalmayı düşünüyorum. Bunun yanında, özellikle su yalıtımında, Türkiye’de hiç üretilmemiş ürünlerin üretimine geçmeyi planlıyoruz. Bir alanda, üreten ilk firma değilseniz ve çok üretici varsa hak ettiğiniz kar marjını yakalama şansınız pek mümkün olmuyor. Ciddi bir rekabetin yaşandığı bu ortamda sadece sermaye koyarak, herhangi bir rakibimin girebileceği bir işe girmek istemiyorum. Bana göre bir işe ciddi anlamda bir bilgi aktaramıyorsanız, know-how’ınız, bir başka kişinin girmesini engelleyecek kadar büyük değilse işiniz zorlaşıyor. Katma değeri biraz daha yüksek, know-how gerektiren işlere odaklanmayı planlıyoruz ve bu süreçte şirketteki işlerimi biraz delege edip, bu tip işlere daha fazla vakit ayıracağım. Türkiye’nin de sanayisini katma değeri yüksek ürünler üretebilecek şekilde dizayn etmesi lazım. Yoksa şu andaki yapıyla hedeflerin yakalanabileceğini düşünmüyorum. Avantajımız ise girişimci insanlarımızın fazlalığı ve onların bakış açıları. Hammadde açısından zengin değiliz, enerjimiz ithal, ulaşımımız trajik denecek derecede kötü dizayn edilmiş. Ara insan gücümüz de pek yeterli değil. Özelikle orta kademe yönetici, bir vardiya şefi bulmak ülkemizde kolay olmuyor...” Ortaklık düşünmüyorum “Geçmişte bizimle ortaklık yapmak isteyen, hatta şirketi tamamen satın almak isteyen yurtdışı firmalar olmuştu. Ama ben kimseyle ortak olmayı düşünmüyorum. Çünkü Türkiye piyasasında onlarla ortak olmaya ihtiyacımız yok. Belki yabancı ülkelerde iş yapmak için böyle bir ortaklık söz konusu olabilir...” Çok şey talep ederim “Otoriter ve ciddi bir kişi olduğumu söyleyebilirim İnsanları kolay kolay motive etmem. İşin yöneticilik kısmıyla patronluk kısmı arasında çelişen noktalar olduğunu düşünüyorum. Ben bazen yönetici gibi davranmam gereken yerlerde daha çok patron gibi davranıyor olabilirim; ama bu da işin iyi gitmesini arzu etmemden kaynaklanıyor. Dolayısıyla çalışılması zor biriyim. Çok şey talep ederim. İstediğim işin yüzde 99’u tamamlansa bile ben eksik kısmını dile getiririm. Ama mutlaka başladığım bir işi bitiririm, kolay kolay pes etmem...” Birinci önceliği iş olan insanlarla çalışmayı tercih ederim “Çalışanlarımızdan öncelikle dürüst olmalarını beklerim. Yanlışlıklar ve hataları tolere edebilirim. Ama yalanı ve ihaneti kabul etmem zor. İkinci olarak, çalışanların yaptıkları işte, şirket sahiplerinden çok daha iyi olmaları gerektiğine inanıyorum. Yani bir muhasebecinin, muhasebe kanunlarını; bir pazarlamacının pazarlamayı şirket patronundan çok daha iyi bilmesi lazım. Bunu özellikle genç insanlar, ancak iş çıkışı kendilerini geliştirerek yapabilirler. Ben 18 yıllık iş hayatımın ilk yıllarından bu yana hep geç saatlere kadar, cumartesi günleri de dahil çalıştım. Fakat şimdi şirketimize başvuru yapan gençlerin ilk sordukları sorulardan birisi mesai saatleri ve cumartesi günleri çalışılıp çalışılmadığı oluyor. Bu, bizim pek kabul edemeyeceğimiz bir şey. Birinci önceliği iş olan insanlarla çalışmak tercihimdir...” Kontrollü iş yapmaya gayret ediyorum “İnsanın tecrübeleri yapmış olduğu hataların toplamıdır. Atlas Yapı olarak şirketimizi açtığımızda, yaptığımız kira kontratından tutun da atmış olduğumuz birçok imzanın yanlış olduğunu maalesef yaşayarak öğrendim. Ama yaptığım hiçbir hareketin, bizi batıracak kadar büyük bir yanlışlık olmasına izin vermem. Her zaman kontrollü iş yapmaya gayret ettim. Bunun çok da faydasını gördüm. Geçmişte bizden mal almak isteyen büyük firmalardan teminat mektubu istedim. Şans eseri, bunu talep ettiğim firmalardan bir tanesi bir ay sonra battı. O zamana kadar Türkiye’nin en büyük şirketlerinden biriydi. Ama biz hep bu şekilde risklerimizi dağıttığımız için tek kalemde beni çok pişman eden bir iş olmadı diyebilirim...” Uzun yürüyüşler, fotoğrafçılık, tarih ve felsefe... “Haftada iki veya üç gün, sekiz kilometrelik uzun yürüyüşler yapmayı seviyorum. Fotoğraf çekmek de sevdiğim şeylerden birisi. Galatasaray Lisesi’ndeyken güzel sanatlara ve özellikle resme karşı bir ilgim vardı. Hatta ortaokullar arası resim yarışmalarında bir, iki kere ödül de kazanmıştım. Fakat yıllar geçtikçe ayırdığım zaman azaldı ve doğal olarak yeteneğimi geliştiremedim. Resimde, düşündüğünüzü yansıtamadığınız zaman başarılı olma şansınız pek yok. Bu ilgimi son zamanlarda fotoğrafla sürdürmeye başladım. Fotoğrafçılık, diğer güzel sanatlara göre teknik açıdan biraz daha kolay. Genelde yaşamın içinden fotoğraflar çekmeyi tercih ediyorum. İleride Photoshop öğrenip, çektiğim resimlerin üzerinde oynayabilmek de istiyorum. Yakın tarih ve felsefe kitapları okumayı da seviyorum. Eskiden Antik Yunan felsefesine ilgi duyuyordum fakat şimdilerde İslam Felsefesi ilgimi çekmeye başladı. Bunu dışında eşimle yılda iki kere, genelde yaşlılığımızda gidemeyeceğimiz zor yerlere gitmeye çalışıyoruz. Mesela iki yıl önce Nepal’e gittik, Everest’in yakınına kadar 12 gün boyunca trekking yaptık. Geçen yıl İskandinav ülkelerini ve Norveç fiyortlarını gezdik. Yaşlandığımızda herhalde Avrupa gibi daha yakın ve yorucu olmayan yerleri tercih edeceğiz. Çok fanatik olmamakla birlikte Galatasaray taraftarıyım. Galatasaray Spor Külübü’nün de üyesiyim. Genelde maçları televizyondan seyrederim. Çocukken de futbol oynuyordum fakat dizimden sakatlanınca futbol oynamayı bırakmak zorunda kaldım...” İstikrar beni mutlu ediyor “Her birey kadar ben de politika ile ilgiliyim. Türkiye’nin son yıllardaki istikrarı ve demokratikleşmesi beni mutlu ediyor. 2001 yılında yatırım yaptığımdan bu yana geçen süreçteki politik ve ekonomik istikrarı kim sürdürecekse onu desteklerim. O yıllarda, atılan anayasanın sıkıntısını çok çektim. Çocukluğu rahat şartlarda geçmiş, ülke şartlarına göre iyi bir eğitim almış bir kişi olarak, politikada ülke kaynaklarını senelerdir kullanmış, fakat Türk halkına bir şey vermemiş, halkının kültürel ve manevi değerlerine saygı göstermeyen, ülkesi için fayda üretememiş ve demokrasiye yeterince saygı göstermeyen geçmiş iktidarlardan rahatsızlık duyduğumu söyleyebilirim...” Gençler, öğrenmeye hevesli olmalı “Girişimci olmayı veya profesyonel bir kariyer hedefleyen gençlere, iş hayatlarının ilk 4-5 senesini kurumsal bir şirkette çalışmalarını tavsiye edebilirim. Böyle şirketlerde her şeyi öğrenmeye hevesli olmalılar ve en az iki dil öğrenmeye çaba göstermeliler. Üniversite bittikten sonra da bence hemen yüksek lisans yapmak mantıklı değil. Yüksek lisanstan veya doktoradan feyz alabilmek için iş dünyasında da zaman geçirilmesinin çok gerekli olduğunu düşünüyorum. İş hayatında edinilen tecrübe, yüksek lisans eğitiminde çok faydalı oluyor. Profesyonel olarak belirli bir müddet çalışmadan kendi işini kurmak veya aile şirketlerinde çalışmanın doğru olmadığını düşünüyorum...” İlginizi çekebilir... Yılın Profesyoneli Aysun Ecin: " İş felsefem; güven, ekip ruhu ve sürekli geliÅŸimdir."Çatı ve cephe malzemeleri ödülleri 2025'te yılın profesyoneli ödülünü kazanan Aysun Ecin, kariyer yolculuÄŸunu, Hekim Yapı'nın yenilikçi ürünle... Atalay Özdayı; "2025 Yılında da Çift Haneli Pazar Büyümesi Hedefliyoruz"Yalıtım dergimizin 2025 yılı ilk sayısında röportaj sorularımızı yanıtlayan Baumit Türkiye CEO'su Atalay Özdayı firması hakkında bilgiler verdi. G... Ali Murat Ekin; ''Yapı kimyasalları inÅŸaatların görünmez yüzü, binaların gizli kahramanlarıdır.'2001 yılında yapı kimyasalları üretimine baÅŸlayan FİXA bugün İstanbul, Adana ve Ankara'daki 4 fabrikasında su yalıtım malzemeleri, beton katkıları... |
|||
©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Åž. | Sektörel Yayıncılar DerneÄŸi üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.