Binalarda Isıl Köprü Sorunları

TEKNİK MAKALE
70. Sayı (Ocak-Åžubat 2008)

Şükrü YETGİN / KTÜ Gümüşhane Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü 1. SORUN Burada sözü edilen konunun, çeşitli yönleriyle birçok kez ele alınmış olduğundan kuşku duyulmamaktadır.
Ancak bu sorunun, birinci derecede yaşamsal önemi olan erke (enerji) artırımı ile ilgili bulunmasından dolayı, ülkemiz koşullarında yapı uygulamalarında çoğunlukla gözardı edildiğinden yeniden tartışılması gereği doğmuş olmaktadır. Burada konu, ısı erkesi ile yaşamsal ilişkilerin, ısı kaynaklarının ve ısı geçişi ile ilgili teknik ayrıntıların ışığı altında anlatılmaktadır.

Yapılarda ısıl köprülerin oluşmasının iki temel nedeni bulunmaktadır. Bu nedenlerin birincisi, yapı öğelerinin örneğin duvarların, farklı ısıl özellikleri olan değişik gereçlerden üretilmiş olmasıdır. İkincisiyse yapıya kazandırılan bir takım girinti çıkıntıların (köşeler, uzantılar vs) çokluğu ile (görüntü 2) yapının çevreyle olan dokunma yüzeyinin büyütülmesinden kaynaklanmaktadır.

Birincisinde yapıyı oluşturan dış kabukta süreksizlik bulunmaktadır. Örneğin, donatılı beton kirişlerle kolonların arasında delikli tuğladan örülmüş duvarın (görüntü 1) bir süreklilik içerisinde değerlendirilmesi olanaklı değildir. Çünkü donatılı betonun bilinen ortalama ısıl iletkenlik katsayısı lR = 2,10 w/(mK), düşey delikli tuğla duvarın bu değeri ise lR  ş 0,50 w/(mK) düzeyinde sayılırsa bundan çıkarılacak sonuç ortadadır. Isıl iletkenlik katsayısı yüksek olan yapı öğesinin ısıl iletkenlik direnci de (Rl = s/l, m2 K/W) öğenin kalınlığı (s, m) oranında ancak yükselebilecek, buna karşın eşit kalınlıktaki daha az iletken bir yapı öğesine göre daha düşük ısıl iletkenlik direnci gösterecektir. İkincisinde ise, çeşitli amaçlarla düzenlenen çıkmaların (mekan uzantısı vs.) ya da arsaya uygun olarak öngörülen yapıdaki zorunlu dağınık tasarımın neden olduğu dış yüzey büyümesi söz konusudur. Burada girinti-çıkıntı oluşturan birbirine karşıt açılı köşeleri bir ölçüde ısıl köprüden saymak gerekir. Çünkü bu köşelerde yüzey büyümesi ile birlikte birim alan kütlede (kg/m2) artış söz konusudur.

Genel anlamıyla, iş yapabilme yeteneği olarak tanımlanan erkeye (enerji) eşdeğer olan ısı, bir cisim üzerinde sıcak uçtan soğuk uca doğru devinim göstermek zorundadır. Bu tanıma göre gerek farklılık gösteren dış yüzey parçaları (ısıl köprüler), gerekse binayı çevreleyen toplam dış kabuk alanı sürekli olarak ısı yitimine araç olmaktadır. Kaynaklar [4] ışıl köprüler aracılığı ile gerçekleşen ısı yitimi artışını,

bağıntısında olduğu gibi bir başarım (performance, impulse) değeri ile tanımlamış olmaktadır. Burada alan (A, m2) değişkeni, ısıl köprü yüzeyinin de ısı yitiminde ne denli etkili olduğunu göstermektedir. Kabuğun (örn. duvar) iç yüzeyi ile dış yüzeyi arasındaki sıcaklık farkının (ÆJ, ¡C), içerideki havanın ısıl taşınım (konveksiyon) katsayısının (ai, W/(m2K)) çarpımı sonucu ortaya çıkan matematik anlatım, ısıl köprü alanının tümlevi ile ısı yitimini göstermiş olmaktadır. Bağıntıda, ısıl köprü bölgesinde düşük olması beklenen sıcaklık farkı duvar kesitindeki ısıl direncin de göreceli düşüklüğünden kaynaklanmaktadır.

Isıl köprüler aracılığıyla oluşan ısı yitimini daha değişik bağıntılarla da anlatmak mümkündür. Ancak artan ısı yitimi ile azalan yüzey sıcaklığına neden olan ısıl köprülerden kaynaklanan sorunlar yalnız bununla kalmayıp, yapının kullanım ömrünü ve verimliliğini de olumsuz yönde etkilemektedir.

2. ISI KORUNUMU İLE İLGİLİ AYRINTILAR

Kaynaklar ısı korunumunu (DIN 4108, TS 825 vs) ışığında genel olarak şu koşullara bağlamaktadır:

Çiylenim oluşmamalı (özellikle dış duvarın iç yüzeyinde)

Yapı öğeleri arasında gerek ısıl genleşmeler, gerekse ısıl gerilmeler sonucunda bozulmalar ortaya çıkmamalı

Konut içerisinde insanların yaşamlarının sağlıklı, eylemlerinin verimli olması için ısıl dirlik (termik rahatlık) koşulları oluşturulmalı.

Yakıt tüketiminde artırımlı (tasarruflu) davranılmalı.

Şimdi burada söylenenlerin özü kolaylıkla anlaşılabilecek durumdadır. Ancak sözü edilen kaynaklar yine ısı korunumunu üç aşamada tanımlamayı gerekli görmüşlerdir. Birinci aşamada "en düşük ısı korunumunun" koşulları belirlenmektedir. Buna göre,

Konut içerisindeki havada bulunan su buğunun (buhar) yoğuşup duvar yüzeyinde çiylenime (sıvı durumu)
dönüşmemesi

Havanın yoğuşma sıcaklığının dış duvar iç yüzey sıcaklığının altında olması

gerekmektedir. Örnek vermek gerekirse, konut içerisinde insanların devinimlerini yavaşlatarak gövdesel edimlerini azalttıklarını düşünelim; bu durumda havanın bağıl yaşlık oranı ile su buğu basıncı da düzgülü sınırlar içerisinde dengeye erişirse (bkz. Carrier-Diagram) [4], insanlar 19 ¡C oda sıcaklığında bile ortamı soğuk olarak algılayabilirler. Burada insanların gövdesel devinimleri önemli bir etkense de gerek ısıl köprüler gerekse yetersiz yalıtım uygulamaları dış kabuk iç yüzeyinde büyük oranda sıcaklık düşmesine neden olmaktadır. Böylece düşen sıcaklık farkı oranında havadaki su buğu nicel olarak belli oranda çiylenime dönüşmüş olmaktadır. Isı yitimini azaltmak için ilkesel olarak yapı öğesi kalınlığını biraz bol tutmak olanaklıdır. Buna göre, ısıl akım yoğunluğu

  q = - l dJ/ds,  [W/ m2]

bağıntısında da görüldüğü gibi, sıcaklık düşmesi (J), öğe kalınlığının artması (s) ile azalacak; ısıl iletkenlik (salınım) direnci ise,

  Rl  = s/l ,  [m2 K/W]

bağıntısından da kolaylıkla anlaşılacağı üzere yükseliş gösterecektir[4].

Ancak burada da yine gösterimi yapılan ilişkilerin sonuçlarının kesinliği durağan ısıl devinim koşulları ile ilintili bulunmaktadır. Yine bu bağlamda şunu da belirtmek gerekir: yapı öğesinin kalınlığının büyük ölçülerde yükseltilmesi mühendislik bakışı açısından olanaklı bulunmamaktadır. Çünkü böyle bir uygulama gerek kaynak, gerekse iş artırımı amacına aykırı düşmektedir. Öyleyse yapılacak olan iş, yapının dış yüzeyini oluşturan öğelerin

Daha düşük iletkenlik katsayısı olan gereçlerden seçilmesi

Düşük iletkenlik katsayılı, yalıtkan sayılan gereçlerle dıştan sarılması

Olanaklar elverdiğince ısıl köprü oluşturmamasına özen gösterilmes olarak sıralanabilir.

Isı korunumu konusunda diğer bir yaklaşım da "en uygun (optimum) ısı korunumu" anlayışıdır. Kaynaklar [3][4] bu anlayış biçimine daha çok kişisel algılamaya öncelik vererek yaklaşmaktadırlar. Buna göre sayısal çözümlemeler, sınırlamalar yerine öncelikle insanın ısıl dirliğe (termik rahatlık) erişmesi ile birlikte yaşamsal etkinliklerini en verimli bir düzeyde gerçekleştirebilmesi temel alınmaktadır. Oysa "en düşük (minimum) ısı korunumu" ilkelerine göre erke artırımı ısıl dirlik koşulu ile eşgüdümlü olarak ele alınıp irdelenmektedir.

Sonuncu olarak, özellikle Alman Isı Korunumu Yönetmeliğinin (WSchV) [3], alan/oylum oranına göre belirlenen ısıl geçirimlilik katsayılarının aşılmamasını gerekli kılan bir yöntemi benimsediğini görmekteyiz. Uzun yıllardan beri bilinen bu yöntem son durumuyla zorunlu olarak uygulamaya sokulmuş bulunmaktadır. Bu yöntem, nitekim gerek TS 825’te [7] gerekse ilgili yönetmelikte de [6] yer almış bulunmaktadır. Yöntem, binayı çevreleyen toplam dış kabuk alanının (m2) bina oylumuna (m3) oranını temel almaktadır. Basamaklı olarak verilen A/V oranlarının karşısına da aşılmaması gereken en yüksek ısıl geçirimlilik katsayıları (km,max, W/(m2K)) yazılmıştır.  Yöntemin ilginç yanı ise yapıların kullanım sıcaklıklarına göre sınıflandırılmasıdır. Düzgülü sıcaklıktaki (³19 ¡C) ısıl geçirimlilik katsayısı sınırları düşük sıcaklıkta kullanılan binaların bu değerlerine göre daha düşük düzeylerde önerilmiştir. Bu da kısa süreli kullanılan binalarda büyük çapta yalıtım önlemlerine başvurulmasının iktisatlı olmayacağı anlamına gelmektedir. Adı geçen yönetmelik ayrıca tekil yapı öğeleri için de duvar, pencere, döşeme gibi aşılmaması gereken ısıl geçirimlilik katsayısı değerleri belirlemiştir. Yalnız bu değerler binanın temel oturma alanına, büyüklüğüne göre değişim göstermektedir.

Diğer yandan Batı ülkelerindeki son çalışmaların daha çok "örnek erke artırım evleri" üzerinde yoğunlaştığı da görülmektedir. Bu "örnek ev" tasarımlarında erke tüketimi 20 kWh/m2 sınırlarına yakın düzeylere indirilmiş bulunmaktadır. Bu anlamda, yaygın konut tasarımında dahi yıllık yağyakıt tüketimi yaklaşık 10 lt/m2 olarak hedeflenmiş gözükmektedir [2] [5]. Orta - Batı Avrupa ile Türkiye’deki iklim koşulları ısı tüketimi bakımından yaklaşık eşdeğer düzeyde görülebilir. Çünkü Avrupa’nın bu bölgelerinde kış koşulları Türkiye’dekine denk bir sıcaklık düşüşü göstermese de yıl içinde daha uzun süre etkili olmaktadır. Bu durumda, Türkiye’de ısı artırımı amacına yönelik olarak "örnek ev" tasarımlarının geliştirilmesi gerekmektedir. Kullandığı erkenin %60’ını dışarıdan alan bir ülke konumundaki Türkiye [1] için benzer çalışmaların yapılması gün geçtikçe bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.     

3. ISIL KÖPRÜ OLGUSUNA YAKIN BAKIŞ

ISO 6946/2 değişik ısıl özellikteki gereçlerden oluşturulan yapı öğelerinin yan yana getirilmesiyle ortaya çıkan ısıl köprü olgularını altı temel biçimlendirme  (görüntü 3) ile tanıtmaktadır [1]. Buna göre "c" ile "f" görüntülerinden birisi, yalıtım dıştan uygulanmak koşuluyla ısıl köprü etkisine karşı çözüm getirmiş gibi görünse de özdeş yalıtım gerecinden eşit kalınlıkta uygulanan ısı yalıtım tabakası, yalnız ısıl köprü üzerinde değil, bütün yüzeyde ısıl akım yoğunluğunu belli nicelikte azaltmış olmaktadır. Oysa buradaki ısıl köprü örneğine benzer uygulamalarda, daha çok ısı yitimine geçit oluşturan, ısıl iletkenlik katsayısı yüksek, ortadaki donatılı betondan yapılmış kolonun, daha etkili bir ısı yalıtımıyla ısı yitiminin diğer yüzeylerle eşit düzeye indirilmesi gerekmektedir. Görüntüdeki "a" ile "d" örnekleri ise ülke koşullarında çok sık yapılan yanlışlıklardandır (görüntü 1). Bu örneklerde olduğu gibi ısı yalıtımı ya tümüyle tasarlanmamış olmakta ya da yalnız delikli tuğla duvar arasına, anlaşılması güç bir gerekçe ile (görüntü 1) uygulanmaktadır. Oysa delikli tuğla duvarın donatılı beton taşıyıcı öğelere göre daha yüksek ısıl iletkenlik direncine sahip olduğu ortadadır. Şu halde ısı yalıtımı önlemlerinin öncelikle dış kabuk içerisinde %40’a varan ısı iletim yüzeyi ile donatılı beton öğeler üzerinde, özellikle de etkili bir ısı toplama (depolama) sağlayabilmek için dış yüzey üzerinden uygulanması gerekmektedir.

Isıl köprüler aracılığı ile gerçekleşen ısı yitiminin önlenmesi için uygulanan diğer bir yöntem de daha iletken taşıyıcı yapı öğelerinin ya tümüyle iç oylumda bırakılması ya da dış uzantılarının daha az iletken gereç çeşitlerinden yapılması olarak nitelendirilebilir. Buna göre taşıyıcı yapı öğeleri cam, tuğla gibi gereçlerle çevrilen yapı kabuğunun içerisinde kalır. Dolayısıyla da dışarıyla bir ilişkisi olmadığından ısı yitimine köprü oluşturamadığı gibi ısı birikimi için işlev de üstlenmiş olur. Daha ilginç olanı ise ikinci çözümdür. Çünkü uzantısı kaçınılmaz olan yapı öğelerinin (balkon, cumba vs) ısı yalıtımı çok güç yapılabilmektedir. Yapılanlar da kısa sürede bozulmaktadır. Bu durumda bu öğelerin uzantılarının, biraz da güvenlik payı ile içeriden başlamak üzere daha az iletken gereçlerden yapılmasını kaynaklar [3] bir çözüm olarak önermektedir. Bir örnek vermek gerekirse, donatılı beton döşeme uzantısının yeğni (hafif) betondan (görüntü 4) yapılması söylenebilir.

Yapım uygulamaları sırasında ortaya çıkabilecek ısıl köprülerin, daha değişik, karmaşık biçimlendirilmeleri de söz konusu olmakla birlikte, temel özellikleri göz önünde bulundurularak, sözü edilen iki çeşitte tanıtılıp incelenmesi sorunun anlaşılmasında kolaylık sağlamaktadır. Bu çizgiden ilerleyerek, sorunun anlatımını biraz daha derinleştirmek gerekmektedir.

Bu bağlamda, ısıl köprü sorunları doğurduğu sonuçlar açısından ele alınırsa, yapılan gözlemleri şöyle sıralamak olanaklıdır

İç yüzey sıcaklığı düşmekte,  

Çiylenim oluşmakta,

Küflenme (mantar) ortaya çıkmakta,

Boşluklar su ile dolmakta, yapı öğesi daha iletken bir özellik kazanmakta,

Kolay çözülür tuzlar dışarı taşınmakta,

Öğe yüzeyinde tozlanma görülmekte,

Kimyasal paslanma (korozyon) artmakta,

Donma-çözülme etkileri baş göstermekte,

Öğe yüzeyinde kabarmalar, dökülmeler görülmekte,

Dayanım düşmekte,

Yapı uzantılarında zorlanmalar, çatlamalar görülmekte.

Burada sözü edilen, yapı üzerindeki olumsuz etkilerin uzun uzadıya açıklanmasına gerek görülmemekle birlikte bir iki konuyu biraz daha açmakta yarar vardır. Suyun, çiylenim yoluyla gereç içerisindeki boşluklarda ilerlemesi, dolayısıyla da ortamda belirleyici olması, paslanma olgusuna ivme kazandırmış olmaktadır. Özellikle beton içerisinde, başta Ca(OH)2 hidratı olmak üzere, beton donatısını koruyan baz özellikli etkenler su ile ortamda etkisizleştirilince, paslanmadan kaynaklanan büyük sakıncalar ortaya çıkabilmektedir. Havadaki kömür asidi (CO2) sulu ortamda daha çabuk yapılanarak kireç hidratın karbonatlaşmasına basamak oluşturmaktadır. Şu halde paslanma sakıncası yalnız çelik donatıya karşı değil, özdeş biçimde betona karşı da söz konusu olmaktadır. Beton dokusu, özellikle çimento hamuru, fiziksel olarak donma-çözülme etkisiyle de bozulmaya uğramaktadır. Böylece güçsüzleşen bağlayıcı, betonun bütünlüğünü koruyamayıp,  özellikle taşıyıcı uzantıların dayanma (mesnetlenme) yerlerinden çatlamalarına, yıkılmalarına neden olabilmektedir. Buradan da anlaşıldığı gibi, doğal olarak ısıl köprülerin daha çok ısı yitimine neden oldukları varsayılırsa da mekanik etkileri de gözden ırak tutulamayacak derecede büyük olabilmektedir.

Böylece ısı yitimi yeniden ele alınacak olursa, sorunun erke tüketimi yanının büyük önem taşıdığı kolaylıkla anlaşılır. Isı yitiminin en açık göstergesinin düşen yüzey sıcaklığı olduğu anımsatılmıştı. Bu sıcaklığa matematik olarak erişmek olanaklıdır [3].  Buna göre önce yapı gerecinin dolayısıyla yapı öğesinin biriktirebildiği ısıyı

  Q = c m DJ,  [Ws]

olarak yazdıktan sonra yapı gerecinin özel bir niteliği sayılan özgül ısı sığası

  c = Q / (m DJ),  [Ws/kgK]

olarak kütle (m), sıcaklık farkı (ÆJ) yardımıyla önceki bağıntıdan çıkarılır. Burada önemli olan yalnız bir ölçüt (kriter) ile yola çıkmamaktadır. Başta ısıl iletkenlik katsayısı (l, W/(mK)), birim kütle (r, g/cm3), özgül ısı sığası (c, Ws/(kgK)), ısı erklik katsayısı (b, ws0,5/(m2K)) olmak üzere gereçlerin kimyasal iç yapısı dahi ısı iletiminde önemli derecede etken olabilmektedir. Isıl Erklik katsayısı yüksek olan,  beton gibi yapı öğeleri ile çevrili evler göreceli daha yavaş ısınmaktadır. Diğer yandan özgül ısı sığası yüksek, ama ısıl erklik katsayısı düşük, ağaç ürünleri gibi gereçlerle sarılı odalar ise çabuk ısınabilmektedirler. Ancak ısıl erklik katsayısı,

yüksek olan yapı öğelerinin, ısı biriktirme katsayılarının da  

S = src,  [Ws/(m2K)]

yüksek olacağı verilen bağıntılardan [3][4]  anlaşılmaktadır.

Bu durumda ısıl köprülerin de güncel olarak daha çok, donatılı betondan yapılan taşıyıcı öğelerden oluştuğuna göre, birim kütlesi, ısıl iletkenlik katsayısı, ısıl erklik katsayısı, ısı biriktirme katsayısı daha yüksek olup, özgül ısı sığası göreceli daha düşük olan bu öğelerin dış yüzeylerinin ısıl iletkenlik direnci yüksek yalıtkan gereçlerle kaplanması gerekir. Bunun yerine, yine bu iletken yapı öğelerinin tümüyle iç oylum içerisinde bırakılması, bir başka anlatımla yapı dış kabuğunun tümüyle delikli tuğla, yeğni beton gibi daha çok yalıtkanlık özelliği olan gereçlerden oluşturulması da doğru uygulamalardan olacaktır. Böylece hem ısıl köprüler aracılığıyla yitime uğrayan erkenin korunumu sağlanmış olacak hem de kazanılan yüksek ısı toplama (biriktirme) yeteneği yardımıyla iç oylumda soğuma geciktirilmiş olacaktır. Mekanın geç ısınıp geç soğuması ise uzun süreli kullanılan yapılar için gerek ısı artırımı, gerekse ısıl dirlik (termik rahatlık) açısından doğru bir seçimdir.  

Döşeme ve kiriş uzantılarını ise olabildiğince tasarıma almamak doğru olacaktır. Böylece, uzantıları, çıkmaları uygulamadan çıkararak, yapı dış yüzeyi büyümemiş, ısıl köprüler de oluşmamış olacaktır. Ancak bu unsurları gözden çıkarmak olanaklı değilse küçük uzantıları kancalarla asmayı yeğlemek daha doğru olacaktır. Bu uygulama yardımıyla, uzantılar aracılığıyla gerçekleşen artışlı ısı geçişine olanak tanınmamış olacaktır. Öte yandan yük taşıyan büyükçe uzantılar yerineyse birbirine yakın aralıklı, ancak ayrı taşıma düzeni tasarlamanın daha uygun bir seçim olacağı kesindir. Bu tasarım için yapım aşamasında giderin artacağı varsayılırsa da ısı artırımı ile elde edilecek kazanç, yapımdaki gider artışını kısa sürede karşılayacaktır. Ayrı taşıyıcı düzen tasarımında ısıl köprü oluşturacak öğenin sürekliliği kesintiye uğramış olacağı gibi dıştan, elamanlar arasından ısı yalıtım uygulaması da kolaylaşacaktır.

Genel olarak oturma-barınma amaçlı kurulan yapıların ısıtılmasında büyük erke kaynakları tüketime sokulmaktadır. Isıl köprü oluşumunu önleyip, yapının tüm dış yüzeyini etkili bir biçimde yalıtarak ısıl geçirimlilik katsayısını en aza  (k @ 0,30 W/(m2K)) indirmek [1][3] amaç olmalıdır. Yukarıda da hatırlatıldığı gibi harcadığı erkenin büyük bölümünü dışarıdan alan Türkiye’nin erke artırımını en yüksek düzeyde sağlayabilmek için öngörülen düzenlemeleri (TS 825 id.) sık sık gözden geçirmesi zorunludur. Nitekim ortalama ısıl geçirimlilik katsayısını son 25 yılda yaklaşık altı kat aşağıya çekmeyi başarabilen  (görüntü 5) Kuzey-Batı Avrupa ülkeleri [1][3] Türkiye’dekinden daha çok soğuk olan hava koşullarına karşı savaşım vermek zorundadırlar.

Mevcut durumda, Türkiye’de ortalama ısıl geçirimlilik katsayısı yaklaşık k @ 1,40 W/(m2K) dolaylarında ise [1], bununla erke kaynakları tüketimini yılda yağ-yakıt olarak 25 l/m2 sınırında dahi gerçekleştirebilmek olanaksızdır. Oysa sözü edilen Batı ülkelerinde bugün başarılı bina tasarımlarıyla (örnek ev), erke tüketimi yılda 10 l/m2 yağ-yakıt tüketim sınırının altına düşürülmüş bulunmaktadır [2] [5].

4. SONUÇ DEĞERLENDİRMESİ

Ülkemizde binaların %90’ı çok katlı, donatılı beton iskelet düzeninde kurulmaktadır[1]. Sorunun temelinde yatan gerçek ise burada aranmak durumundadır. Yapım yöntemlerinin uygulamadaki yelpazesi çok geniş tutulduğundan, en ilkelinden en ilerisine dek beton işçiliği gözlemlemek, daha çok birincisi olmak üzere olanaklıdır. Benzer biçimde, imar yasası uygulamaları da gerek belediye örgütleri yetki sınırları içerisinde gerekse dışında, eşit düzeyde zorunlu tutulmadığı gibi, zorunlu tutulan yerlerde de ancak çok yetersiz bir derecede uygulanıp denetlenebilmektedir. O bakımdan ısıl köprü oluşumu, bina yalıtımı gibi sorunları ne tasarımcıya ne uygulayıcıya ne de deneticiye çözümleri ile birlikte doyurucu bir derecede özümsetmek olanaklı görülmektedir. İnşaat uygulamalarında, işçisinden mühendisine dek eğitim eksikliği açık bir biçimde göze çarpmaktadır.

Sözü edilen iskelet yapıda, delikli tuğladan ya da gaz betondan yapılan tuğla duvarı yaklaşık 5 cm dışarıdan koyup aradaki donatılı beton dış yüzeyin üzerini sert köpük (polystrol vs), mineral yün gibi yalıtkan gereçlerle kaplamak zor değildir. Uygulamada ise çoğu kez bunun tümüyle karşıtı yapılmaktadır (görüntü 1). O bakımdan, önce ölçümlerin yenilenerek çağdaş bilim düzeyine ulaştırılmasını (TS 825, 1999) sevindirici olarak karşılamak gerekir. Ancak kısa sürede tasarımcıların, uygulayıcıların, deneticilerin de bu konuda eğitilmeleri gerektiği açıktır. Türkiye koşullarında kolay elde edilir erke kayaklarının bol olmadığı bilinen bir gerçektir. Bu durumda kısa sürede başarılması gerekmektedir:

Isıl köprü oluşumunu kaldırmak, azaltmak ya da etkisini yalıtarak düşürmek

Binaların dış kabuğunu yalıtkan gereçlerden oluşturmak ya da ek yalıtım önlemleriyle kaplamak

Isıl geçirimlilik katsayısını

(k, W/(m2K))  olabildiğince

aşağılara çekmek için örnek

tasarımlar geliştirmek.

KAYNAKLAR

1-Topçu, Durmuş "Gazbeton" Bir Isı Yalıtım Malzemesi midir?,  İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi; Haber Bülteni, Sayı 89, Aralık 1999.

2-Weiâ, Wolfgang, Der Vollzug

energieeinsparungsrechtlicher

Vorschriften durch die Lánder,

Bauphysik Heft 6, Ernst & Sohn  Verlag, Berlin 1996.

3-Lohmmeyer, Gottfried, Praktische

Bauphysik, s.78-99; 148-158,

Teubner-Verlag, Stuttgart 1992.

4-Lutz, Peter, Lehrbuch der Bauphysik,

s. 263-310, Teubner-Verlag,

Stuttgart 1989.

5-Strebel, Ottmar (Herausg), Richtig  

bauen, richtig  heizen Nr. 8, s. 4-8;

28-32, Fachzeitschriften-Verlag,

Fellbach 1983.

6-Binalarda  Isı Yalıtımı Yönetmeliği,

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı,

Resmi Gazete, sayı 24043, 8 Mayıs 2000.

7-TS 825, Binalarda Isı Yalıtım Kuralları, Türk Standartları Enstitüsü, Ankara 1999
 

R E K L A M

İlginizi çekebilir...

Pratik ve Çözüm Üreten Bitümlü Örtülerde Çeşitlilik Artıyor

Gelişen teknoloji ve değişen ihtiyaçlar doğrultusunda dünya genelinde yapıların ve inşaat tekniklerinin değiştiğini gözlemliyoruz. Bu değişimlere bağl...
21 Kasım 2024

Üzeri Kumlu Her Membran, Proof Membran Değildir

Piyasada ticari adı proof olan çift yüzü polietilen kaplı bazı membranlar ve bir yüzü kumlu diğer yüzü polietilen film kaplı viyadük membranları,proof...
22 AÄŸustos 2024

Su Yalıtımsız Bina Sismik Performansını Sürdüremez

Binanızın statik hesapları ve zemin etüdleri mükemmel bir şekilde yapılmış, uygulaması en kaliteli malzemelerle ve üst düzey işçilikle yapılmış olabil...
20 Mayıs 2024

 
Anladım
Web sitemizde kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerez (cookie) kullanılır. Daha fazla bilgi için lütfen tıklayınız...

  • Boat Builder Türkiye
  • Çatı ve Cephe Sistemleri Dergisi
  • Enerji & DoÄŸalgaz Dergisi
  • Enerji ve Çevre Dünyası
  • Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi
  • Tersane Dergisi
  • Tesisat Dergisi
  • Yangın ve Güvenlik
  • YeÅŸilBina Dergisi
  • İklimlendirme Sektörü KataloÄŸu
  • Yangın ve Güvenlik Sektörü KataloÄŸu
  • Yalıtım Sektörü KataloÄŸu
  • Su ve Çevre Sektörü KataloÄŸu

©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Åž. | Sektörel Yayıncılar DerneÄŸi üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.