Yalıtım malzemesi üreticileri her iki yönetmelikle ilgili görüşlerini Yalıtım Dergisine açıklıyor. Uygulanması zorunlu TS-825’in sektöre katkısı ne olacak? Yapı Denetimi Hakkında KHK nasıl uygulanacak, eksik ve sakıncalı yönleri nelerdir? Sorularının yanıtları dosyamızı oluÅŸturuyor, ilgiyle okuÅŸacağınızı umuyoruz. ORHAN TURAN
ODE GENEL MÜDÜRÜ
Avrupa’da iki yılda bir, hatta her yıl bu tür standartların revize edildiğini düşünürsek; TS 825’i 17 yıl sonra ve büyük çabalarla revize edebilmiş olmamız bir anlamda yüz karasıdır.
Dünyada enerjinin verimli kullanımına yönelik düzenlemelerle ve çalışmalarla enerji harcama limitleri sürekli düşmektedir. Daha önce EİE’nin yaptığı ölçümlerde dünya standartlarının çok üzerinde 320-330 w/m2 civarında harcama yapıldığı saptanmıştır. Bu rakam Almanya’da 60 w/m2 civarındadır. Almanya’dan zengin olmadığımıza göre bizim bu rakamları daha aşağı çekmemiz gerekmektedir. Türkiye için lüks olduğu bile söylenen bu standardın çıkması için İZODER olarak çok çalıştık. Bina ısıtması için 4 milyar dolar civarında harcama yapan ülkemizde ısı yalıtımı, verimli cihaz ve otomatik kontrol gibi uygulamalarla 2 milyar dolar tasarruf etmemiz mümkündür. Bununla birlikte enerji tüketiminin azaltılması kullanılan yakıtın ve çevreye verilen zararın da azaltılmasını sağlayacaktır. TS 825’in uygulanmasının takipçisi olursak, resmi daireler taviz vermez ve sağlıklı bir denetim yapabilirse ülkemiz ekonomisine ciddi katkılar sağlayacaktır.
Bu arada kullanılan ısı yalıtım malzemelerindeki artış sektörümüzde üretici, satıcılar için pazarın büyümesi anlamını taşımaktadır. Örneğin 1000 m2 yapılan yere 30 m3 malzeme kullanılırken, bu 50 m3’e çıkacaktır.
Avrupa’daki aynı iklim kuşağında yer alan ülkelerle kıyasladığımızda, ülkemizde ısı yalıtım malzemesi kullanımının komik sayılabilecek bir düzeyde olduğu görülmektedir.
Fransa’da 17-18 milyon m3 Almanya’da 30 milyon m3 olan bu rakkam, ülkemizde de pek sağlıklı olmayan tahmini rakamlara göre 2 milyon m3 düzeyindedir. Kaldı ki bu ülkelerde de inşaat sektörü ülkemizdeki kadar canlı değildir.
Yılbaşından beri enflasyonu düşürebilmek için inşaat sektörünün politik olarak durdurulması bir kaosa neden olmuştur. Zira inşaat sektörü ülkemizin lokomotif sektörlerinden biridir. Geçen yıl inşaat sektörü % 12 oranında küçülmüştür. Bu yıl DİE’nin üç aylık verilerine baktığımızda diğer sektörlerde artış görülmesine karşın inşaat sektöründe % 2.5 düşüş gözlenmektedir. Tüm bu olumsuzlukların yanında yapı denetimi ile ilgili KHK ayrı bir kaos teşkil etmektedir.
Söz konusu kararname ile ilgili belediyeler ve bayındırlık il müdürlükleri de yeterli bilgiye sahip değiller.
Yeterli sayıda denetim firması kurulmaması, zorunlu yapı sigortasının sigorta firmalarınca kabul edilemez olarak nitelendirilmesi gibi etkenler inşaat ve yalıtım sektörlerinin önünde engel teşkil etmektedir. Bu sektörlerin önündeki engelleri kaldıracak düzenlemelerin bir an önce yapılması gerekmektedir.
Geçen yıl inşaat sektöründeki küçülmeye karşın yalıtım sektöründe büyüme kaydedilmiştir. Bu durum yalıtım anlamında sektörde faaliyette bulunan firmalar açısından yapacağımız çok şey olduğunu göstermektedir. Sabırla ve inatla bunları yapmak zorundayız.
TS 825’in çıkmasıyla her şey bitmemiştir. İstanbul’daki yapıların % 60’ının kaçak olduğunu düşündüğümüzde, bazı standartların zorunlu hale getirilmesinin yeterli olmadığını kavrayabiliriz. Bu anlamda yalıtım halka mal edilmesi gereken bir olgudur.

YALÇIN KAYAARASI
İZOTOPRAK PAZARLAMA ŞEFİ
1963 yılında mimarlık okulundan mezun olduğum yıllarda manzaraları gösteren büyük pencereler açmak bir modaydı. Ülkemizde kimsenin yalıtımdan enerji tasarrufundan haberi yoktu.
1974 Enerji Krizi ile birlikte tüm dünyada enerji kullanımını azaltmaya yönelik tedbirler alınmaya başlandı. Gerek yapılan şartname değişiklikleri ve gerekse halkın yalıtıma özendirilmesi ve desteklenmesiyle büyük başarılar elde edildi. Örneğin Fransa 20 yılda dışarıdan aldığı petrol miktarını 120 milyon tondan 60 milyon ton’a indirdi. Gelişmiş ülkelerde vergi iadeleri ve kredilerle mevcut yalıtımların arttırılması sağlandı. Türkiye’de ise 1975-80 yılları arasında örneğin İstanbul için duvarlarda 2 cm çatı da ise 5 cm cam yünü kullanımı yeterli olduğu bir şartname çıkarıldı. Avrupa’da sürekli artan bu yalıtım kalınlıkları son yıllarda örneğin Almanya’da çatılarda 30-40 cm duvarlarda ise 10-15 cm’e kadar çıkmıştır. Sonraki yıllarda İstanbul Belediyesi hava kirliliğini önlemeye yönelik olarak Çevre Koruma Daire Başkanı Prof. Dr. Mustafa Öztürk başkanlığında bizim de içinde yer aldığımız heyetle bir çalışma başlatıldı. EİE’den TMMO’dan İZODER’den ilgililerin de yer aldığı bu çalışmanın sonuçlanmasıyla Avrupa normlarında olmasa da eski şekline göre önemli değişikliklerin yapıldığı bugünkü haline geldi.
1960’lı yıllarda enerji ihtiyacının % 60’ını kendi kaynaklarıyla sağlayan ülkemizde bu oran bugün % 40’lara inmiştir. Bu ise enerji açısından dışa bağımlılığımızın büyük ölçüde olduğunu gözler önüne sermektedir.
Neticede TS-825 çıkmış olmakla birlikte TSE’nin de zorlayıcı bir yönü yok. Bayındırlık Bakanlığı bakanlığını ilgilendiren standartları bir yıl içinde yürürlüğe koymak zorunda. Haziran 2000’de yürürlüğe giren yönetmeliğin etkilerini göstermesi bir süre sonra olacaktır. Zira önce projelerde yer alması ve bu projelerinde uygulama aşamasına gelmesi gerekmektedir. Bu ise 2-3 yıllık bir süreç anlamına gelir.
Çevre müdürü bünyelerindeki mühendis kadrosunun bu yönetmeliğin uygulanması için gerekli kontrole yetmeyeceğini belirtiyor. Siz de katılın yalıtım okulları açın, teknik elemanlar yetiştirin, uygulamaları bu okullardan yetişenler yapsın, rapor versin. Belediye ile yapıcı arasında irtibatı sağlasın diyor.
30 yıla yakındır bu sektörde çalışmaktayım ve ilk şartname çıktığında pazarlamada çalışıyordum. O zamanlar Anadolu’da yönetmelikten söz edip hiç olmazsa çatılarda yalıtım yapılmasını önerdiğimizde çatıyı kiremitle bile kapatamıyoruz deniyordu. Günümüzde de belki büyük illerde sorun çıkmaz. Hesaplamada kullanılacak bilgisayar programını İZODER olarak hazırladık ve dağıtacağız, ancak birçok ilde bilgisayar bile kullanılamıyor.
Tüm olumsuzluklara karşın yalıtım sektörü bir ilerlemenin içinde. Yalıtım bilinci eğitim ve gelir seviyesi ile de ilgili.
Yapı denetimine ilişkin KHK’nin devletin biraz aceleye getirdiği bir çalışma olduğu kanısındayım. Zamana yayılarak daha sağlıklı bir şekilde çıkarılabilirdi. Depremden zarar gören binaların onarımı bile pek mümkün görünmezken bu kanunun bu kadar aceleye getirilmesi ve uygulamasına ilişkin bir karmaşanın söz konusu olması ülkemize yarar sağlamayacaktır.
GÖKHAN KORKMAZ
MARDAV TEKNİK MÜDÜRÜ
Enerjisinin büyük oranda ithal eden ülkemizde, sadece ısıtma giderleri için harcanan paralar yıllara göre aşağıdaki şekilde dağılmakta olup, gün geçtikçe artan bir trend izlemektedir.
1993 61 Milyon TEP x 0.29: 2.6 milyar USD.
2000 90 Milyon TEP x 0.29: 3.7 milyar USD
2010 150 Milyon TEP x 0.29: 6.3 milyar USD.
Binalarda ısı yalıtım standandının (Nisan 1998 TS 825) dünya standartlarına yakın yenilenmesi ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından standart baz alınarak yayınlanan yeni Isı Yalıtım Yönetmeliğinin (8 Mayıs 2000) ülkemize sadece 1998 ruhsatlı yapı alanı hesaplanarak getireceği fayda 900.000.000 $ tasarruftur.
Standartların yenilenmesi ve inşaat sistemlerinde gelişme, hangi kurum veya kuruluşların uygulamada denetleme işlevini yerine getireceği sorusunu gündeme getirmektedir. Geçmişte belediyeler tarafından yürütülmekte olan bu hizmetlerde, yeterli, kaliteli teknik servis ve iş gücünün olmamasından kaynaklanan nedenler sonucunda denetimde güçlük ve yetersizlik açığa çıkmıştır.
Yeni Yapı Denetim Uygulama Yönetmeliği (29 Mayıs 2000) çeşitli eleştirilerle birlikte Türkiye gündemine girmiştir. Yaşanan geçmiş tecrübeler sonucunda yapı denetiminin, kendi içinde sigorta firmalarıyla birlikte oto kontrolünü sağlayarak, özel kuruluşlara bırakılması en geçerli çözüm görünmektedir. Fakat yaşanmakta olan endişeler ve eleştiriler bu sistemin gelecekte sağlıklı işleyişi için önem teşkil etmektedir. Mardav Yalıtım A.Ş. olarak, Isı Yalıtım Yönetmeliğinin uygulamada yaşama geçmesini denetleyen yapı denetim firmalarına uzmanlık konumuz olan ısı yalıtımında eğitim ve hizmet desteğini sunmayı planlamaktayız. Bunun dışında yıllardır proje, tesisat ve inşaat firmalarına götürmekte olduğu yalıtım bilincini geliştirici çalışmalarına devam edecektir.
NURİ AKBULUT
İZOCAM GENEL MÜDÜR
YARDIMCISI
TS 825 Revizyon İhtiyacı:
1979 yılında yürürlüğe giren TS 825 Binalarda Isı Yalıtım Kuralları standardının ülkemiz iklim şartlarına uymadığı ve gelişmiş ülkeler standartlarından oldukça geri kaldığı görülerek, 1995 yılında standardın revizyon çalışmaları başlatılmıştır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı Elektrik İşleri Etüt İdaresi Ulusal Enerji Tasarrufu Merkezinin raportörlüğünde, TSE Mühendislik Hazırlık Grubu bünyesinde başlanan revizyon çalışmaları 1998 başında tamamlanmış ve 29 Nisan 1998 tarihinde TSE Teknik Kurulu’nca onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Yürürlük tarihinden itibaren 1 yıl içinde ‘zorunlu standart’ olması amacıyla Bayındırlık ve İskan Bakanlığı onayına sunulan TS 825 Binalarda Isı Yalıtım Kuralları standartı 14 Haziran 1999 ve 23725 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Yasa gereği 14 Haziran 2000 tarihi itibariyle zorunlu olan standart tüm yeni binalarda uygulanmaya başlanmıştır.
Bu çalışmaya paralel olarak 1981 tarihli ve 1985 yılında revizyon görmüş olan ‘Isı Yalıtım Yönetmeliği’ revizyon çalışmaları da tamamlanarak 8 Mayıs 2000 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Eski Binalar İçin Uygulama:
Enerji tüketimi ve çevrenin korunması ile ilgili konularda gelişmiş ülkeler seviyesine gelebilmemiz için tabii ki mevcut binaların da yürürlükte olan standart ve yönetmeliğe uygun yalıtılması gereklidir. Bu amaçla yine Elektrik İşleri Etüt İdaresi tarafından ‘Mevcut Binalarda Isı Yalıtımı ile Yakıt Tasarrufu ve Hava Kirliliğinin Azaltılmasına Dair Yönetmelik’ taslak çalışmaları başlatılmıştır. Yönetmeliğin amacı ısı kayıplarının azaltılarak enerji tasarrufu sağlanması ve dolayısıyla hava kirliliğinin azaltılması olup, yönetmelik kamu kuruluşları, katma bütçeli idareler ve il özel idare binaları dahil, belediye sınırları içinde tüm mevcut binalara uygulanacaktır.
Bu Standart ve Yönetmeliklere Katkılarımız:
Pek tabi. İzocam üyesi olduğu Isı Ses Su İzolasyoncuları Derneği (İZODER) kanalıyla TS 825 standartı ve ilgili yönetmeliklerin hazırlanması için kurulan komisyonlarda aktif görev almıştır. Ayrıca yapılan çalışmalara tüm teknik kadrosu ile destek vermiştir. Burada, TS 825’in revizyonu için 1994 öncesi yaptığı çalışmalar ile standart çalışmasına yol veren Teknik Koordinatörümüz Tevfik Alpdoğan ve standart ve yönetmelik hazırlama komisyonlarında bilfiil görev alarak, büyük özveri gösteren Teknik Koordinatörümüz Korhan Işıkel’e ülkeye yaptıkları bu katkılarından dolayı teşekkür ediyoruz. Ancak, görevimiz bitmedi. Yalıtım yalıtım malzemeleri üreticisi olarak bir misyonumuz da ülkeyi enerji tasarrufu ve çevre konusunda bilinçlendirmektir. Bu amaçla 1998 yılında kurulmuş olan İYEM İzocam Yalıtım Eğitim Merkezinde tüm mühendis ve mimarlara, yalıtım sektörüne hizmet verenlere, uygulamacılara, belediyelere teorik ve pratik eğitimler sunmaktayız. Isı, ses, yangın ve su yalıtımı konularında üniversitelerimizin öğretim görevlileri ve konusunda uzman kişilerce verilen bu eğitimler sonucu ‘Başarı veya Katılım Sertifikası’ verilmektedir. Bu eğitimler içinde TS 825 Binalarda Isı Yalıtım Kuralları da 3 günlük bir seminer olarak yer almaktadır.
TS 825’in Getirdikleri:
TS 825 iklim bölgeleri, ısı kazançları, iletim ve havalandırma ısı kayıpları, kolon-kiriş yalıtımı gibi birçok yenilik getirmiştir. Ancak, bizim için önemli olan hafif inşaat malzemeleri ile yapılan binaların artık yalıtımlı sayılmamasıdır. İnşaat malzemesi ve yalıtım malzemesi kimlikleri belirgin olmuştur. Bugün Türkiye, Avrupa’da olduğu gibi gazbeton ile yapılan duvarların da yalıtımını yapacaktır.
TS 825 ve Yönetmeliklerin Yeterliliği:
Standart ve yönetmelikler eskileri ile karşılaştırıldığında çok önemli aşamalar kaydettiği izlenmektedir. Ancak bu standart ve yönetmelikler de gelişmeye açıktır. Her zaman iyinin mükemmeli olduğu unutulmamalıdır. Örneğin, bugün bizim gördüğümüz bir eksiklik, yalıtımın sadece soğuktan korunmak şeklinde algılanması ve standartda soğutma yükleri sınırlandırması olmamasıdır. Benzer olarak ülkemizde soğutma sistemleri ve uygulamalarına yönelik standart ve yönetmelikler de eksiktir. Soğutma için harcanan enerjinin ısıtma enerjisinin iki katı olduğunu hatırlatarak, enerji tasarrufu ve çevrenin korunması için soğutma yüklerinin de sınırlandırılmasına inanıyor ve bunun takipçisi olacağımızı beyan ediyoruz.
Yapı Denetimi Hakkında:
10 Nisan 2000 tarihli Yapı denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, 26 Mayıs 2000 tarihli Uygulama Yönetmeliği Türkiye için bir boyut atlama. Bizler için de, bir çoğumuz için olduğu gibi sürpriz oldu. Ancak, gelişmiş ülkelerdeki yapı denetim mekanizmalarına ve etkin işleyişine bakıldığında yine geç kaldığımız ortaya çıkıyor. Ülkemizin deprem kuşağının üzerinde olduğu hatırlanıp, 1960-70’li yıllarda sağlıklı bir denetim sistemi kurulmuş olsaydı, 1999 yılında bölgede yaşanan depremde 10 binlerce ölüm yerine daha az acımız olabilirdi. Öncelikle bu bakımdan kararname ve yönetmeliğe çok olumlu bakıyoruz. Tabii ki yönetmelikte Yapı Denetim Kuruluşlarının temel sistemi ve taşıyıcı sistemin statiğinin denetlenmesi yanında denetlenecek olan ‘Binalarda Isı Yalıtımı Yönetmeliği’ne uygunluğu da ülkemiz için büyük bir kazanç.
Doğal olarak her değişimde bazı sorunların yaşanacağı beklenmekteir. Kararnamenin yeniliği, pilot seçilen illerde ruhsatların durdurulmuş olması, denetleme şirketlerinin henüz tam manasıyla faaliyete geçmemiş olması, zorunlu mali sorumluluk sigortasında belirsizlikler bugün sektörü frenleyen etkenler olmakla birlikte, bu süreç gelecekte yapı sektörünün sağlığı ve insanlarımıza can, mal güvenliği ve konfor sağlamak açısından bir zorunluluktur. Yalıtım malzemeleri üreticileri de bu süreç içinde yapı sektörüne paralel olarak bu olumsuzluklardan etkilenmektedirler.
TS 825’in standartları yükseltmesi ve zorunlu uygulanması ile yalıtım malzemeleri talebi artacağı malum. Ancak, son 5 yıl içinde plansız kurulan tesisler nedeniyle bir arz fazlası da var ve bu arz fazlasının Yapı Denetimi’nin getirdiği doğal yavaşlama ile 4-5 yıl içinde piyasa tarafından emileceğini düşünüyoruz. Halen artacak yalıtım talebine cevap verebilecek kapasitemiz olduğu gibi, yapı sektörünün eski hızına kavuşması ve yalıtım talebinin gerektirmesi durumunda tesislerimizde hızlı kapasite artışları gerçekleştirilebilecektir.
BARBAROS YALÇIN
MİLLİ REASÜRANS GENEL MÜDÜR YARDIMCISI
Hepimizin bildiği gibi ülkemizdeki hızlı nüfus artışına bağlı gittikçe artan bir konut ihtiyacı bulunmaktadır. Ancak binalarımızın önemli bir bölümü kalitesiz malzeme ve eğitimsiz işgücü kullanılarak inşaa edilmektedir. Bu nedenle de gerek konut binalarında ve gerekse kamu binalarında deprem bile görmeden yıkılan binalar olmaktadır. Bunu önlemek için ise üzerinde uzun süredir durulan Yapı Denetimi ve Sigorta tekrar gündeme getirilerek Zorunlu Deprem Sigortası konusunda 587 sayılı, Yapı Denetimi konusunda ise 595 sayılı KHK’ler çıkarılmıştır. 587 sayılı KHK ile 27 Aralık 2000’den itibaren Deprem Sigortası yaptırılması zorunlu hale getirilmelidir. 595 sayılı KHK ile kamu binaları dışında yeni yapılacak tüm binaların kurulacak Yapı Denetim Firmalarının denetimi ve sorumluluğunda yapılması öngörülmekte. Bu firmaların bünyesinde yer alacak olan ve denetlemede göreve alacak mimar ve mühendisler de ise ciddi hiçbir kriter aranmaksızın mezuniyetlerinin üzerinden 12 yıl geçmiş olması yeterli görülecek. Gelişmiş ülkelerde bu konuda mimarlık ve mühendislik temel eğitiminden sonra çeşitli eğitimler ve sınavlar söz konusudur. Bu firmalar yapım sürecinin proje ve yapımının tamamlanması aşamasına kadar sorumlu olacaktır. Ancak bu sorumluluklarını da sigorta ettirmeleri zorunlu. Bu durumda en sorumlu konumda sigorta firmaları bulunuyor. Doğal afetlerin de sigorta kapsamında tutulduğu ve 10 yıl kapsayan bu sigorta sürecinde ülkemizdeki malzeme ve yapım kalitesini düşündüğümüzde çarpık bir durum ortaya çıkmaktadır. Türkiye gibi deprem bölgesinde yer alan bir ülkede Türk sigorta firmalarının sorunu bu deprem teminatını satabilme güçlüğüdür. Zira sigorta firmaları üstlendikleri yerli veya yabancı reasüranörlerle sigortalamak yani riski paylaşmak zorundadır.
Dünya reasürans piyasasında 10 yıl süreli bir deprem teminatının da bulunmadığı düşünülürse KHK’nın sigorta firmalarına getirdiği zorunluluğun gerçekleşmesinin ne denli güç olduğu daha rahat anlaşılabilir.
Kaldı ki enflasyondaki belirsizlikler nedeniyle bugünkü değerlerle sigortalanan bir binanın, 10 yıl sonraki değerini de bu günden tahmin etmek oldukça güçtür.
Son günlerde, gelen tepkiler nedeniyle KHK’nin sigortayla ilgili kısmının 6 ay süreyle askıya alınacağı söylenmektedir. Umarız bu sürede problemler giderilecektir.
Gelişmiş ülkelerdeki yapı sigortası sistemine baktığımızda; bizde öngörülenin tam tersi bir durum gözlenmektedir. Bu ülkelerde inşaat yaptıracakkişi ya da kurum bir müteahhitle anlaşmakta, müteahhit ise sigorta yaptırma zorunluluğu nedeniyle bir sigorta firmasıyla anlaşmaktadır. Bu durumda binanın tüm yapım süreci sigorta firmasının güvendiği ve öngördüğü denetim firması tarafından denetlemektedir. Sigorta firması ancak bu koşullarda 10 yıl süreyle sigortalama işlemini gerçekleştirmektedir.
Ülkemizde denetim firması, aldığı işi sigortalatmak istediğinde, ‘Ben seni ve yaptığın işi biliyorum, niye sigortalayayım’ der. Sigorta firması, denetim firmasının kendi adına denetim yapmasını ister. Şu anda zaten deprem sigortası gerek inşaat ve gerekse bitmiş binalar için yapılmaktadır.
Ancak sigortanın süresi bir yıl için geçerli olmaktadır. 10 yıl için ve depreme karşı fiyat verilmesi istenmektedir. Sorun burada, sorunun çözümü de burada bulunmaktadır.
İyi niyetle çıkarıldığına inandığımız, 595 sayılı KHK’nın henüz düzeltilecek ve tartışılacak birçok tarafı varken, pilot uygulama denerek Türkiye nüfusunun % 70’nin yaşadığı 27 ili kapsaması elbette doğru değildir.
595 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede sözü geçen "Sigortalama" ile ilgiil bölüme göre;
1. Birinci ve ikinci derece deprem riski olan 27 ilde, 135 belediye sınırındaki tüm yeni binalar sigortalanacak.
2. Sermayesinin en az % 51'i uzman mühendis ve mimarlara ait "Yapı Denetim Şirketi" denetim yapacak. Yapı sahipleri mutlaka böyle bir şirket bulup yapısını denetletecek. Bu şirketler denetim ücreti olarak yapı bedelinin %4'ü ile % 8'i arasında bir bedeli yapı sahibinden alacaklar.
3. Denetim Şirketi, yapının taşıyıcı elemanlarındaki mali sorumluluğu karşılığı bir sigorta şirketine sigorta yaptıracak.Bu sigorta için, yapının devamı boyunca, değişik taksitlerle yapı bedelinin % 1.3'ü oranında bir sigorta pirimini sigorta şirketine ödeyecek.
4. Yapı sahibine "Yapı Kullanma İzni" verildiği tarihten itibaren sigorta şirketinin sorumluluğu başlayacak. Sigorta şirketi yapının taşıyıcı elemanları için 10 yıl süre ile risk taşıyacak.
5. Bir hasar olduğunda yapı sahibi doğrudan sigorta şirketini arayarak hasarının ödenmesini isteyecek. Hasar tarihindeki yenileme yeniden yapma maliyetleri üzerinden sigorta şirketi denetim şirketinin kusuruna bakılmaksızın hasarın tamamını yapı sahibine ödeyecek.
R E K L A M