Yalıtım Dergisi 92. Sayı (Eylül-Ekim 2011)

YALITIM • EYLÜL - EKİM 2011 39 “E rzincan’da 1970 yılında doğmuşum. Gençliğim mütevazı, fakat rahat koşullar altında geçti. En büyük heyecanım İstanbul’a gidip gelmekti. ‘İstanbul’ sevdası ve merakı bende çok erken yaşlarda başladı diyebili- rim. Kabına sığmaz kişiliğim, bir an önce İstanbul’a gelmeme ve 1988 yılında iş hayatına atılmama sebep oldu. Hızlı olmak, erken yol almak istiyordum. Erzincan gibi nispeten her şeyin sınırlı olduğu bir Anadolu kentinden İstanbul çok farklı görünü- yordu. Ayrı, bambaşka bir dünyaydı benim için. İstanbul, tabii bugünün İstanbul’u da değildi. Güzeldi, doğal- lığı bozulmamıştı. Tramvaylar, deniz ve balık kokusu, havası, insanların kibarlığı cezp ediyordu beni. Gez- meyi, iyi giyinmeyi, iyi şartlarda yaşa- mayı arzu ediyordum ve iş hayatına atılmanın bana daha büyük avantaj- lar getireceğine inanıyordum. Ki, bu düşüncelerim de zaten kısa sürede gerçekleşti. İstanbul bana birçok şey kattığı gibi bazı şeyleri de götürdü. Öğrencilik yıllarında amatörce oyna- dığım futbol bunlardan birisiydi. Futbol sevdam şimdi ancak sıkı bir Fenerbahçe taraftarı olarak devam ediyor...” “İstanbul’a geldikten sonra iki yıl boyunca Anadolu’yu gezip satış yap- maya başladım. Keşfetmeyi ve araştır- mayı sevdiğimden Anadolu’yu şehir şehir tanımak bana çok şey katıyordu. Hem satış hem tahsilat yapıyordum. İyi bir satışçı olduğumu da söyle- yebilirim. İşimi hissederek yapıyor- dum. Bugünün satış elemanları tabii ki daha donanımlılar, iyi diplomaları var, İngilizce biliyorlar. Ama çoğu, işin tam olarak ‘müşteriye hizmet’ oldu- ğunu hissedemiyor. Cefa çekmeden sefa sürülemez. İyi yaşamak hedef- leniyorsa, mücadele, sektör bilgisi ve süreklilik şart...” “90’lı yılların başında, askerliğimi tamamladıktan sonra bir banyo akse- suarları şirketinde işe başladım ve bir yıl kadar orada çalıştım. İnşaat sektö- rüyle tanışmam da böyle oldu. Ardın- dan, dönemin iyi ve oldukça köklü bir yapı kimyasalları firmasında beş yıl satış ve yöneticilik yaptım. Tabii o dönemlerde şirketler bugünkü kadar profesyonel ve kurumsal olmadıkla- rından neredeyse her şeyi kendim yapmak zorunda kalıyordum. Sonra- dan anladım ki bu dezavantaj, aslında benim için büyük bir fırsatmış. Sek- törü ve birçok şeyi bu şirkette öğren- dim diyebilirim. Ardından kendi işimi kurma konusunda bir arayışa girdim. İki yıl arayışım devam etti. Sermaye şarttı ama bugünkü kadar önemli de değildi. ‘Ya kısmet’ dedim ve bir maceraya girdim. Sektörde bir fir- mada maaşlı çalışan bir personelken kalkıp ‘ben bu işi yaparım’ deyip, yapı kimyasallarında üretime soyunmak, hayatımda aldığım önemli kararlar- dan birisiydi. Pat diye dalmadık ama oldukça radikal bir şeydi...” İş, başlamadan bitebilirdi “1999 yılında birisi makine mühendisi, diğeri seramik bayiliği yapan iki arkadaşımla beraber Ege- ser adıyla bir yapı kimyasalı firması kurmaya karar verdik ve çalışmalara başladık. Mütevazı bir sermayeyle Kurtköy’de tesisin hazırlıklarını yap- tık. Fakat makinelerin kurulacağı gün 17 Ağustos depremi meydana geldi. Tesisi daha önce kurmuş olsaydık daha ağır bir yükün altında da kala- bilir, işin başında pes edebilirdik...” Türkiye’de markadan önce insan geliyor “Pazarda iyi yol alıyorduk. Ege- ser markası, hızlı büyümemizle bir- likte bazı sıkıntıları da beraberinde getirdi. Başka bir firmayı çağrıştırdığı için mahkemelerle uğraşmak zorunda kaldık. Zor deneyimler yaşadık, markamız elimizden alındı fakat iyi mücadele ettik. Egeser, dört farklı isimle ve son olarak Geser olarak yoluna devam etti. Haklı çıktığımız ve sonuçta kazandığımız bu müca- dele bizim için iyi bir antrenman oldu, hayata ve işe dört elle sarıldık. Kısa zamanda dört farklı markayla ortaya çıkmak kolay bir iş değil. Dört markanın bir iki yıllık süreçte sürekli değişmesi bayiler tarafından kabul edilebilecek bir durum değildi. İnsan- lar markaya değil bize değer verdik- lerini gösterdiler. Türkiye’de insanı tanımak çok önemli. Markadan önce insan geliyor. Ama bugün markaların insanların önüne geçmesini arzu edi- yorum. Isı ve su yalıtımı ancak 2003 yılında sonra arttığından, o dönemde özellikle seramik yapıştırıcı ve derz dolgusu alanında Marmara ve Batı Karadeniz bölgesi başta olmak üzere Türkiye pazarına yayıldık. Pazarın yüzde 90’ını yapıştırıcı grupları oluş- turuyordu. Kaliteden taviz vermiyor- duk. 2004 yılına kadar böyle devam ettik. 2004’ten itibaren 2007 yılına kadar da ısı yalıtımına hızlı bir giriş yaptık ve bayağı büyüdük...” Parex ile ortaklık “2007’nin ortalarında Fransız Parex Grubu Türkiye’de arayışlara girmiş ve bizimle de görüşmüştü. Biz de yabancı sermayeli uluslararası bir firmanın bize iyi şeyler katacağını düşünerek, Parex Grup ile iki görüş- menin ardından iki yıllık bir ortak- lık anlaşması imzaladık. 2009’da da hisselerimizi tamamıyla devredecek- tik. O dönemde uzun yıllar seramik yapıştırıcısıyla ayakta kalamayacağı- mızı biliyorduk. Artık Türkiye’de yapı kimyasalı firmalarının, geniş bir ürün yelpazesi olması ve geniş kitlelere ulaşması gerekliliği ağır basıyordu. Güçlü bir sermayeyi arkaya almak da önemliydi. Yakın bir gelecekte sektö- rün büyük bir pazarı olacağı ve büyük rakamlara da ulaşacağını görebiliyor- duk. İşi belli bir seviyeye getirmiştik ama daha üst boyutlarda rekabet için başka bir güç gerekliydi...” “Parex, geniş bir yelpazede hizmet veriyordu ve ürün gamı çok genişti. Ar-Ge’si iyi çalışan bir firmaydı. Parex Grup 80’lerde kurulan bir Fransız şirketi. 90’ların ortasında uluslararası

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=