Yalıtım Dergisi 90. Sayı (Mayıs-Haziran 2011)

YALITIM • MAYIS - HAZİRAN 2011 43 “N işantaşı’nda, 6 Ma- yıs 1970’te doğmu- şum... Annem ev hanımı, müteahhitlik yapan babam ise Galatasaray Lisesi ve İTÜ mezu- nu bir inşaat yüksek mühendisiydi. Çocukluk ve gençlik yıllarımın, Tür- kiye şartlarına göre nispeten rahat geçtiğini söyleyebilirim. Fazla sosyal bir çocuk değildim. Hala da öyle- yimdir; sınırlı sayıda dostum vardır, fakat onların dostluğu benim için çok önemlidir...” “Yaramaz bir çocuk değildim. Okullarımı hep iyi bir dereceyle bitirdim. Liseden teşekkür ve tak- dirlerle mezun oldum. Sekiz yıllık Galatasaray Lisesi öğrenimimin iki yılını da yatılı okudum. Matematik, Fizik, Kimya ve Türkçe derslerim hep iyiydi. Galatasaray Lisesi’nde Hababam Sınıfı’ndaki haylazlıklara benzer her türlü olayı, hatta daha fazlasını yaşadım. Hele yatılı olmak çok enteresandı. Babam, kendi de Galatasaraylı olduğu için yatılı oku- manın bir gelenek olduğunu bili- yordu ve kişisel gelişimimde katkısı olacağı düşüncesiyle yatılı okumamı istemişti. Fakat 80’li yılların başında devlet, okula ödenek vermediği için yatılılık şartları gerçekten çok kötüy- dü. Bu nedenle 7’inci sınıftan sonra tekrar gündüzlüye çıktım...” “Küçüklüğümden beri hep eko- nomiyle ilgili bir şey yapmak isti- yordum. Dolayısıyla fizik, kimya ve matematik derslerim iyi olmasına rağmen hiçbir zaman mühendislik ya da tıp gibi dallar düşünmemiştim. Okulun Türkçe-Matematik bölü- mündeydim. 1989’da, ilk tercihim olan Boğaziçi İşletme’yi kazandım. Bir an önce de iş hayatına girmek istediğimden, kredilerimi erken tamamlayarak 1993’te üniversi- teden bir yıl erken mezun oldum. Boğaziçi’nden mezun olduktan son- ra finans sektöründe çalışmak isti- yordum. Bu sebeple de okulun yaz tatillerinde kimi zaman aile işimizde, kimi zaman da uluslararası bankala- rın genel müdürlüğünde çalıştım. Üniversiteden mezun olduğumda ya yurtdışında ya Türkiye’de bankacılık üzerine bir iş yapmayı planlıyordum. Fakat son sınıfa girdiğimde fikirlerim değişmeye başladı. Önce emtia piya- salarıyla ilgili bir iş yapmak istedim. Tam istediğim gibi bir karar vereme- mişken biraz da hocalarımın yönlen- dirmesi ile üniversiteden mezun ol- duktan sonra bir finans kuruluşunda işe başladım. Orada yaklaşık 20 gün çalıştım. 20 günün sonunda gördüm ki benim istediğim şey yalnızca para pazarlayan finans kurumlarının bir unsuru olmak değil, üretim ve sana- yiyle ilgili bir şeyler yapabilmek...” En iyi kararlarımdan birisi: Arthur Andersen “Üniversitedeyken son yılımızda büyük şirketler gelip masa kuruyor ve eleman arıyorlardı. Boğaziçili ola- rak iş arama gibi bir derdimiz yoktu. Arthur Andersen şirketi de masa ku- ran firmalardan birisiydi. Çok kısa sü- ren finans tecrübemden sonra daha farklı bir kariyere başlayabilmek için Arthur Andersen’a geçtim. 1993-97 arasında mali işler, denetim ve mali danışmanlık üzerine dört sene çalış- tım. Bu şirkette çalışmak, hayatımda verdiğim en iyi kararlardan birisiydi. Çünkü üniversitede anlatılanların çok ötesinde hem uygulamalı hem teorik olarak kendimi geliştirme imkânı bulmuştum. Müşterimiz olan şirketlere denetim, sonrasında da isteyen şirketlere danışmanlık yapıyorduk. O dönemde farklı sek- törlerde çok fazla şirkete hizmet vermek en büyük şansım oldu. İdeal şirketlerle karşılaştığım gibi hatalı uygulamaları da gördüm. Dolayısıyla şirket nasıl yönetilmeli, yurtdışında bu işi yapan şirketler nasıl yönetili- yor, bunları inceleme imkânım oldu. Arthur Andersen yaklaşık 170 bin çalışanı olan bir şirketti. Elinde bü- yük bir veri bankası vardı. Biz de yurtdışında yapılan bütün projeleri inceleyip buradaki müşterilerimize tavsiyelerde bulunabiliyorduk...” Galatasaray’a bir proje “O dönem, enteresan proje- lerimden birisi Galatasaray Spor Kulübü’yle ilgiliydi. Galatasaraylı da olduğum için işi özellikle bana vermişlerdi. Amacımız, Manchester United veya Real Madrid kulüpleri gibi sürekli gelire sahip bir yapı or- ganize etmekti. Barcelona’nın forma satışını ve Manchester United’ın loca satışını incelemiştik. Bir proje yaptık fakat çok fazla uygulama şansı bu- lamadı. Zaten uygulansaydı herhal- de Galatasaray bugünlerde parasal açıdan çok daha iyi yerlerde olurdu. Futbolda bütün gelirlerin futbola endekslenmesi çok yanlış. Bir anda Şampiyonlar Ligi’ne kalıyorsunuz, belli bir oranda milyon euro alaca- ğınızı tahmin ediyorsunuz, fakat elendiğinizde hiçbir şey alamıyorsu- nuz. Bu bir puanla bile değişebiliyor. Dolayısıyla giderlerinizin sabit ama gelirlerinizin bu kadar belirsiz oldu- ğu bir sektörde en önemli şey, spor dışı faaliyetlerden gelir elde edebil- mek...” Türkiye’nin en derin mağarasında... “Hayatımın hemen hemen her döneminde sporla ilgilendim. Uzun zaman tenis oynadım. Lisanslı bir te- nisçiydim. Yeşilyurt Spor Kulübü’nün

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=