portre/röportaj ken Lüleburgaz civarında bir trafik kazası geçirmiş ve altı takla atmıştık. Bir yara almamıştık ama araba hurda olmuştu. Mustafa Ağabey o hurda otomobili Lüleburgaz'da "gider" bir hale getirtmiş ve yola devam etmiştik. Argun Tuncer ise geri dönmüş ve Almanya'ya farklı bir yoldan gitmişti. Biz de hurda olan arabayı hiç stop ettirmeden, benzin istasyonlarında uyuyarak Almanya'ya getirmiştik. Stop ettirirsek bir daha çalıştıramayız tedirginliği vardı. Herkes bize bakıyordu. Almanya'ya girdiğimizde otobanda bir polis arabası bizi durdurmuştu. Polisler gelip arabanın etrafında bir tur attıktan sonra gülmeye başlamışlardı. Mustafa Ağabey de onlara sürekli Almancabir şeyler anlatıyordu. Sonunda bizi bir arabaya bindirdiler, otomobili de bir çekiciye yüklediler ve hurda arabaların olduğu yere götürdüler. Bizi de dinlenme odasına aldılar, kahve ikram ettiler ve sonra biletimizi alarak trene bindirdiler. Gece yarısı eve varmıştık, hasta olmuştum. Bir haftada ancak kendime gelebilmiştim. Düzenbeni ürkütmüştü Dört senedir yalnız, düzensiz ve başıboş bir hayat yaşadığımdan Almanya'ya ailemin yanına ilk gittiğim dönemde biraz sıkıntı çekmiştim. Babam çalışıyor, üç kardeşim hem meslek eğitimlerini sürdürüyor hem de düzenli olarak işe gidiyorlardı. Annem ise ev işleriyle uğraşıyordu. Bir düzen vardı. Bu düzen beni biraz ürkütmüştü. Bambaşka bir dünyaydı. Tek kelime Almanca da bilmiyordum. Ne yapayım, hangi okula gideyim diye düşünürken Almanya yolunda tanıştığım Argun Tuncer bana yardımcı olmuştu. İyi bir üniversitede maden mühendisliği öğrenimi görüyordu. Çok fazla lisan gerektirmediği için mühendislik okumam yönünde telkinde bulunuyordu. Böylece mühendislikte karar kılmıştım; inşaat mühendisliğini seçmemdeki en 54 YALITIM•ACiUSTOS2006 1982 Almanya (önde yeşil montlu) büyük etken ise coğrafi olarak en yakın yerde olmasıydı. Rltrell sigaracenneti Bu arada o günlerde anlam veremediğim fakat sonradan mantıklı gelen bir iki olay geçmişti başımdan ... Sigara tiryakisi olduğumdan Almanya benim için bir "filtreli sigara cenneti"ydi. Cebimde, tanesi dört mark olan farklı farklı filtreli sigaralar taşırdım. Bir gün babam, sigara tiryakiliğimi finanse etmeyeceğini ve artık kendi parasıyla sigara içmemin mümkün olmayacağını sert bir dille ifade etmişti. Bana vereceği harçlığın sadece eğitimime yönelik olacağını söylemişti. Kafam allak bullak olmuş, zoruma gitmişti. O günden sonra, üniversiteyi bitirirken yaz aylarında işçi olarak çalıştığım Bosch fabrikasında aldığım ilk maaşa kadar sigara içmemiştim. O ilk maaşla bir paket sigara almış ve üç dört tanesini içerek paketi atmıştım. Stajyer maaşınıı 1200 Mark'a çıkarmışlardı Birkaç okula başvurmuş fakat lise diplomam nedeniyle kabul etmemişlerdi. Hannover Üniversitesi ancak iki sene sonra kabul edebileceğini söylemişti. Yüksek öğrenim için hazırlık dersleri almam ve inşaat mühendisliği okuyacağım için bir inşaatta çalıştığımı belgelemem gerekiyordu. Eğitim almak için inşaatta işçi olarak çalışmam şarttı. Bunun üzerine bir inşaat şirketinde altı ay süreyle işçi olarak staj yaptım. Çok çalışmamdan dolayı da 500 mark olan aylığımı 1200 marka çıkarmışlar ve sigortalı yapmışlardı. Betonu, demiri, donatıyı orada tanımış ve birçok şeyi o inşaatta kavramıştım. Goethe Enstitüsü'ndeki uyum sertifikasını da düzenli çalışarak altı ayda almış, Almanca'yı dersleri takip edebilecek kadar öğrenmiştim. Yabancılara ayrılan kontenjanda yığılma olduğundan Hannover Teknik Üniversitesi'ne girebilmek için yaklaşık iki buçuk sene beklemem gerekiyordu. Ben de bir sene sonra başlayabileceğim ve yine yakın bir yer olan Hildesheim Mühendislik Okulu'nda (Fachhochschule Hildesheim) İnşaat Mühendisliği Bölümü'ne gitmeye karar verdim.Ve 1978 yılının yaz döneminde eğitime başladım. .. iyi bir mühendis oldun, ülkene döaeblllrstn.r. Hazırlık okulunu zamanından önce bitirmeme rağmen üniversiteye başladığım ilk sömestre dersleri takip etmem ve uyum sağlamam pek de kolay olmadı. Çünkü o seneden itibaren yüksek mühendislik (Dip!. İng.) programı başlatılmıştı. Bu ne-
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=